PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)



γuяdaeя
26-08-2010, 21:45
Kazık

Fransa'da çok meşhur bir sözlük vardır; Larousse.
Bu sözlükte bir kelime var; ''décapiter''...
Bu kelime, 1931 yılındaki sözlükte; ''boynunu vurmak'' diye ifade ediliyor.
Kelimenin bir başka anlamı daha var; ''Kazığa oturtmak'', yani sivri bir kazık hazırlamak ve kazığın bir ucu insanların ağzından çıkacak şekilde üzerine oturtmak.
Vahşi bir uygulama.
Burada, kazığa oturtmak deyiminin manasını açıklığa kavuşturmak için örnek veriliyor:
''Türkler, bugün bile esirlerini kazığa oturturlar.''
Atatürk bunu öğrenince, Fransız Büyükelçisi'ni yemeğe davet ediyor.
Elçi, diğer elçilere böbürleniyor, hava atıyor; Atatürk tarafından davet edildiği için.
Köşke geliyor, yemekler yeniyor.
Atatürk tabii bir şekilde, Elçiye bu kelimenin anlamını soruyor.
O da bildiği anlamı söylüyor.
Atatürk; ''Kelimenin başka bir anlamı var mı?'' diye sorunca, Büyükelçi; ''Bunu söylemek için sözlüğe bakmam gerekir'' diyor.
Atatürk; daha önce hazırlamış olduğu ve çalışanlarına öğütlediği şekilde Larouse'u getirtip, Büyükelçinin önüne koyduruyor.
Elçi, daha işin nereye kadar gideceğinin farkında olmadan hevesle okumaya başlıyor.
Ancak kelimenin karşısında ''kazığa oturtmak'' konusunda verilen örnek cümleye gelince, ancak yarıya kadar okuyabiliyor ve yarısından sonra yutkunarak Atatürk'ün yüzüne bakıyor.
Atatürk diyor ki:
''Demek ki biz Türkler; bugün de esirlerlerimizi kazığa oturtuyoruz öyle mi, öyle mi sayın Sefir? Sözlüğünüze böyle yazmışsınız, bu doğru mu?''
Sefir, hemen sözlüğü biraz karıştırıyor ve bir kaçamak noktası bularak diyor ki; ''Efendim bu sözlük; Katolik Kilisesi'nin matbaasında basılmış, bildiğiniz gibi biz laik ülkeyiz, kilisenin yaptıklarının bizim hükümetimizle bir ilgisi yok. Bizi ilgilendirmez ve biz kiliseye karışamayız.''
Atatürk:
''Öyle mi efendim, siz laik bir ülke olduğunuz için demek ki kiliselere karışamıyorsunuz. Öyleyse ben de yarından itibaren İstanbul'daki kiliselerin kapılarına koca birer kilit astırıyorum'' diyor.
Bunu duyan Sefir, birden ayağa kalkıyor ve; ''Ekselans, protesto ederiz'' diyor.
Bunun üzerine Atatürk;
''Hani sizi ilgilendirmiyordu, karışmıyordunuz?'' diyor ve ilgililere dönerek; ''Sefire yolu gösterin'' diyerek, bir anlamda onu kovuyor.
Sonra ne mi oluyor?
Tabii Fransız hükümeti; laiklik söylemlerini bir tarafa bırakıyor, hemen o sözlük toplatılıyor ve yeni baskısında o cümle çıkarılıyor.
Bu muhteşem tavır;
- Askerimizin başına çuval geçirildiğinde sessiz kalan,
- Karakollarımıza komşu bir ülkeden saldırılar düzenlenip şehitler verdiğimizde, harekete geçmeden önce icazet almak için okyanus ötesine giden,
- Fuarlarda, ülkemizin bir bölümünü kurdukları kukla devletin parçası olarak gösteren haritalar asanlarla, hala resmi temaslarda bulunan değerli yöneticilerimize ve
- 85 yılda, nerelerden nerelere geldiğimizi hala göremeyen aziz vatandaşlarımıza ithaf olunur...

Namık Kemal Zeybek
Atatürk'e Yolculuk

reisG
27-08-2010, 08:04
30 Ağustos Zafer Bayramı arifesinde mükemmel bir yazı. Teşekkkürler, Yurdaer.

γuяdaeя
27-08-2010, 11:29
30 Ağustos Zafer Bayramı arifesinde mükemmel bir yazı. Teşekkkürler, Yurdaer.


Yorumun için ben de sana teşekkür ederim üstad ;)

Ömer Gedik
27-08-2010, 12:03
Güzel bir yazıydı ama keşke öncelikle okuması gerekn siyasiler okusa.

γuяdaeя
27-08-2010, 12:32
Güzel bir yazıydı ama keşke öncelikle okuması gerekn siyasiler okusa.


Onların her şekilde haberleri vardır Ömer.. İşlerine gelmiyor o ayrı.

reisG
27-08-2010, 12:36
İşim gereği içinde olduğum petrol konusunda geçen hafta bir kiatp buldum."Türkiye'de petrol gerçeği" diye zaten bildiğim durumu belgeleri ve tanıkları ile birisi toplamış kitap haline getirmiş. Sözde ülkemizi yönetenlerin neler bildiğini ve neleri sadece para ve saiyasi rant için yok gösterdiğini açık açık anlatmışlar.

γuяdaeя
27-08-2010, 12:47
Bu Hanefi Avcı'nın kitabını bulabilen var mı?

BahadırALTUN
27-08-2010, 13:20
Ben bulamadım hatta Devlet Bahçeli bile bulamamış gazete de öyle demeç vermiş.

γuяdaeя
27-08-2010, 13:29
Ben bulamadım hatta Devlet Bahçeli bile bulamamış gazete de öyle demeç vermiş.


Ankara konur sokakta ofset baskısı mevcutmuş Bahadır...

γuяdaeя
27-08-2010, 13:36
Yılmaz Özdil'in (Hürriyet 27 Ağustos 2010) Hanefi Avcı'nın "Haliç'te Yaşayan Simonlar" isimli kitabına dair köşe yazısı.

**********

Türkiye’nin en çok konuşulan ama, bir türlü bulunamayan kitabı!
İlk baskısı çıktı, adeta görünmez el tarafından toplatıldı, anında buhar oldu, ahali kuyrukta beklediği halde, yeni baskıları çıkmıyor. (Muhtemelen bandrol verilmiyordur yayıncıya.)
Hal böyleyken, onlarca köşe yazarı, “papağan korosu” gibi, aynı cümleleri tekrar ediyor, bu kitabın aslında tırışkadan teyyare olduğunu, dedikodu mahiyetindeki lafların sıralandığını, somut verilerin bulunmadığını anlatıyor... Dolayısıyla, boşu boşuna vakit kaybı olduğu, okunmasına gerek olmadığı tavsiyesinde bulunuyorlar.
Birincisi, kitap somut veri dolu.
İsimler, dilekçeler, şahitler var.
(Yalaka tayfası yıllardır, Özdil şöyle, Özdil böyle diye yazıyor mesela... Kitapta bi Özdil var! Özdil’in feriştahı... Niye yazmıyorlar?)
Madem bu kadar yalayıp yuttular, sizin bir türlü bulamadığınız kitabı... Simon kim? Var mı yazan? Neden Haliç’te yaşıyor? Okudunuz mu tek satır bununla alakalı? Kitabın her satırını incelediğini öne süren arkadaşlar, bismillah, kitabın adı birader, niye bahsetmiyorlar?
Okumadılar mı yoksa?
Buyrun...

“Simon” cemaatçi değil aslında, kod adı “Simon” olan üst düzey bi PKK’lı... Bekaa’da örgütün sözde mahkemesinde başkanlık yapmış... Ve, aşna fişne yaparak, militanların kafasını karıştırdığı iddia edilen, özbeöz kız kardeşi hakkında “idam” kararı vermiş.
“Simon”u yakalayan Hanefi Avcı, “gerçekten bu suçu işlemiş miydi?” diye sorduğunda ise, “asla” cevabını vermiş... Yani, kız kardeşinin isnat edilen suçu işlemediğinden kesinlikle emin olduğu halde, sırf örgüt istiyor diye, haklıyı savunmak yerine, kalemini kırmış.
Bu davranış biçimine “Simonlaşmak” adını koymuş Hanefi Avcı... Sadece illegal örgütlerde değil, başta Emniyet teşkilatı olmak üzere, körü körüne itaatin hâkim olduğu, grup menfaati için körü körüne itaat istenen her yerde “Simonlar”ın var olduğu sonucuna ulaşmış.
Sonra Haliç’e geçmiş...
İstanbul’da görevliyken, işiyle evi arasında Haliç’ten geçmek zorunda olduğunu, o zamanlar Haliç’in berbat koktuğunu, camları kapatıp, burnunu tıkadığı halde midesinin bulandığını anlatıyor... Kendisi bu haldeyken, insanların Haliç kıyısındaki parklarda dolaşması, hatta piknik yapması dikkatini çekmiş... Sürekli kötü ortamda bulunan insanların, bir süre sonra uyum sağladığını, içinde bulundukları çirkinliği fark edemediklerini fark etmiş...
Haliç örneğinden yola çıkarak, sadece fiziki ortamlarda değil, düşüncelerde, sosyal davranışlarda da benzer tavırlar sergilendiği sonucuna varmış... Anormalliklerin normalleştiğini; kirli, yozlaşmış sistemi teneffüs eden insanların, bir süre sonra Haliç’te piknik yapanlar gibi uyum sağlayıp kötülükleri pislikleri algılayamadığını saptamış...
Özetle, her şey kabak gibi ortadayken, gözümüzün önündekini, burnumuzun dibindekini, soluduğumuz atmosferi, bile bile görmezden, duymazdan geldiğimizi, sustuğumuzu anlatmış.
Yani...
Kitabı okuma fırsatı bulamayan insanlara, ha bire “okumanıza hiç gerek yok, çünkü kitapta somut veriler yok” diyenler, aslında “somut veri”nin bizatihi kendisi...
“Uyandırma kerizi” demek istiyor, gazeteci kılığındaki Simonlar!

Yasin CCK
04-12-2011, 23:20
Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı.

19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmaybaşkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı. 1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi. Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı.

Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu.

Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı.

1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.

Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı. Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır: Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı. Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921) I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921) II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921) Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922) Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı. Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz: 1. Siyasal Devrimler: Saltanatın Kaldırılması (1Kasım 1922) Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) 2. Toplumsal Devrimler: Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925) Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925) Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934) Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934) Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)

3. Hukuk Devrimi : Mecellenin kaldırılması (1924-1937) Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937) 4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler: Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932) Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933) Güzel sanatlarda yenilikler 5. Ekonomi Alanında Devrimler: Aşârın kaldırılması Çiftçinin özendirilmesi Örnek çiftliklerin kurulması Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti. Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu. Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı.

Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu.

Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.

ÇΔĞLΔΨΔ∏
04-12-2011, 23:25
http://img69.imageshack.us/img69/9509/mustafakemalataturkunim.jpg

Yasin CCK
04-12-2011, 23:28
Atatürk ve İngiltere Kralı

http://28.media.tumblr.com/tumblr_l7uwfs0bdx1qc3lq3o1_500.jpg

ÇΔĞLΔΨΔ∏
04-12-2011, 23:41
http://img854.imageshack.us/img854/9184/54212815.jpg


ATATÜRK'E GÖRE ATATÜRK


İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!
***
Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.
***
Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.
***
Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.
***
Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.
***
Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.
**
Hayatımın bütün devrelerinde olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsî duygularımı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî hayatımın ve gerek siyasî hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerimde daima hareket kuralım, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.
***
Pekâlâ bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye, hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem, daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır.
***
Memleket ve milletin kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir maksadım yoktur. Bu, bir insan için kâfi bir sevinç ve haz temin eder. Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip etmektedirler. Şahsî ve ailevî huzur ve mutluluğun, milletin huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddî bir surette anlamışlardır. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihine lüzumu kadar bilgimiz vardır, Mazinin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız hizmetlerin, iftihar sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.
***
(Çevresindekilere söylediği bir söz) :
Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin!
***
Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri; fakat bu ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddî emellerin tatminiyle ilgili bulunmuyor. Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini, vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da gerektiği gibi yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın ilkesi, bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu koruyacağım.
***
Allah bilir, hayatımda bugüne kadar orduya faydalı bir üye olabilmekten başka vicdanî bir emel edinmedim. Çünkü vatanın korunması, milletin mutluluğu için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan inanmış idim. Bu inanca ait emellerimin şiddeti, ihtimal beni pek ziyade aşırı davranışlı göstermişti. Fakat zaman, saf ve temiz dimağlardan doğan fikrî gerçekleri -kabulünden çekinilse dahi- uygulattırır.

***
Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı; o da, herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur!

***
Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.

***
Biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz.

***
Millet ve memleketin sayesinde kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı vardır. Biz bunlardan, ancak yine bu aziz millet ve memlekete borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak içîn ayrıldık. Milletin kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa etmek için çıkardığı sese iştirak etmek, her kendini bilen vatandaşın vazifesidir. Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa umumî şerefsizliğin yıkıntısı altında, şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o umumî şerefi kurtarabilmek için harekete gelen millete ruhumuzla iştirak ettik, iştirakimize mâni olabilecek şahsî rütbeleri, mevkileri de umumî şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğruna feda ettik.

***
Ben, gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.

***
(Mallarını millete bağışlaması nedeniyle söylemiştir) :
Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır!

***
Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu
saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı
kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!

***
(Savarona yatında kabul ettiği Romanya Kralı Karol 'un, görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet meselesine temas etmesi ve Atatürk'ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Beneş 'e bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan zamanın Dışişleri Bakam Tevfık Rüştü Aras 'a söyledikleri):
Majeste Kral'm söylediklerini dikkatle dinledim. Benden, bir devlet reisine kendi ülkesinden bir parçayı Almanlar'a terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bîr karış toprağım başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar.

***
Ölüme doğru en çok atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok muharebelere iştirak ettim. Hattâ ölüm bir defa, kalbimin yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu saat, mermi parçasının şiddetini kırdı.

***
Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam, bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı, saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz milletime, sizlere dayanmaktadır. Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalâde işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir. Ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar; meğer ki bir umumî hissin ifadesi, temsilcisi olsunlar! Ben milletimin düşünce ve duygularını yakından tanımaktan, aziz milletimde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Milletimdeki, bugünkü zaferleri doğurabilecek özelliği görmüş olmak... Bütün bahtiyarlığım işte bundan ibarettir.

***
Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma atfetmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî şahsiyetine atfediniz. Ben, milletin bu yüksek, manevî şahsiyeti içinde bir naçiz fert olmakla bahtiyarım. Efendiler, millet bütünüyle manevî bir şahıs halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı.

***
Milletimle yakından ve gösterişten uzak karşılıklı görüşmenin zevkini, bahtiyarlığını anlatamam. Her ne vakit milletimin karşısında kendimi görsem, her ne vakit milletimin fertlerinden birkaçının yüzüne baksam, oradan ruh
ve vicdanıma gelen ışık, benim için en kıymetli bir ilham ve verim alevi oluyor!

**
30 Ağustos'ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk Milleti'nin yanımda bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür.

***
Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim, vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ve destekdir. Bütün vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem, emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir.

***
Samimî olarak bu memleketin, bu milletin menfaatine yapılacak bir iş olsun, ben onu göz önüne almayayım; bu, mümkün değildir. Yalnız, işin gerçekten millete menfaati olmalı ve teklifin samimî olarak yapıldığına ben inanmalıyım.

***
Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenab-ı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükrederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla iftihar edeceğim.

***
Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi vaat etmedim. Ben yapacağım dediğim zaman, buna inanmayanlar vardı. Buna rağmen hareket ettim. Görüyorsunuz ki başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla varacağız. Şimdiye kadar söylediklerimin gerçekleşmiş olması, bütün tasavvurlarımın beni yalanlamaması, milletin ciddî ve samimî olarak bana yardımcı ve destek olmasıyla mümkün olmuştur. Onun için yeni gayelere erişmek için de bu yardım ve desteğe ihtiyacım vardır; onu benden esirgemeyiniz!

***
Benim şan ve şerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz öğüdüm budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belasıdır; ilk önce kafası kırılacak adam budur! Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım şerefim vardır, asla başka değilim.
***
Ben zannediyorum ki, millet fertlerinin hiç birinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla girişim görüldüyse bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir girişimdir. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdanî eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı; bendeki girişimlerin hiçbiri olmazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslara bırakan anlayış, eski idarelerin sistem ve usul meselesinden doğuyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin kuruluş şekli, sadece bir şahsın menfaatlerini ve arzularını tatmine yönelmiş idi. Şahısların bu arzu ve emellerine hizmet eden millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden asla payını alamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete yüklenirdi. Bugün bu hâl mevcut değilse, millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende değil, bugünkü idarenin niteliğindedir. Bu şekil mevcut oldukça, bu mevkie çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz.
***
Sizden olan bir şahsa, sizden fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde odaklaştırmak, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu zamanlara ait bir toplumun meselelerinin aydınlatılması ve belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden beklemek elbette ki lâyık değildir, elbette ki lâzım değildir.
***
Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir adamım. Çünkü ben, bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.

***
Ben, ancak daha iyisini yapabildiğim şeyi tahrip edebilirim; yapamayacağım şeyi de tahrip edemem.
***
Ben o adamım ki ordunun memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dahil işlerde ben emir vermem. Bu alanda, isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için, siz kendi ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.

***
Ben, sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı?

***
Hayat kısadır. Bunu kutlama ve taçlandırma için, insanların genellikle makul gördükleri vasıta evliliktir. Bu umumî kurala uymayanlar, pek sınırlı ve müstesnadırlar. Bu istisnaları oluşturanlar da, esas kuralın fenalığından değil ve fakat tersine bu güzel kurala inanmadan kendilerini meneden sebeplerin mahkûmu olduklarından, belki evlenmiş olmaktan korktuklarından fazla bedbaht olanlardır, inkâr edilmez bir gerçektir ki insanlar, hayat, kadınsız olamaz. Evli olanlar, hayatın vazgeçilmezini temin etmiş ve bütün düşünce ve isteklerini bir maksat, bir meslek, bir amaca yöneltmiş olur. Ancak talih, eşlerin ruh ve kalplerini iyi geçindirsin!
***
Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir, çoluk-çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız; bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş...
***
(Bursa'da kendisini karşılayan çocuklara söylemiştir):
Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!
***
(Bir alay karargâhının temel atma töreni esnasında bir koyunun temel için açılan çukura doğru, yere yatırılıp boğazından kesilmek üzere olduğunu gördüğü zaman, İran Şahı Rıza Pehlevi ile aralarında geçen konuşma):
Atatürk -Ben kana bakamam! Bir tavuğun dahi boğazlandığını görmeye tahammülüm yoktur.
Şahinşah -Ya bu kadar çok bulunduğunuz büyük ve kanlı muharebe meydanları?...
Atatürk -Ha, o başka meseledir; öyle yerlerde cesetlerin üzerinden atlayarak yürürüm. O bambaşka bir iştir.
***
Birçok zaferler kazandım. Fakat, bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.
***
Ben, muharebelerde dahi düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının tatbikini düşünürüm.
***
Ben başkalarının yaptığı ilkelere değil, ancak kendi ilkelerime uyarım.
***
Benim gözümde hiçbir şey yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım.
***
Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi, birtakım olumsuz girişimlerle tatmine kalkmak adîliğine tenezzül etmem
***
Benim müstesna olduğuma dair bir kanım yoktur.
***
Ben ölürsem soylu milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat!

fexzi
04-12-2011, 23:46
ATATÜRK aşığı olarak elinize sağlık..

Seramana
04-12-2011, 23:54
Atatürk ve İngiltere Kralı

http://28.media.tumblr.com/tumblr_l7uwfs0bdx1qc3lq3o1_500.jpg


Sanıldığının aksine bu fotoğrafta Kral(?) tökezleyip Ulu öndere tutunmaya çalışmıştır. Atatürk'ün de sendeliği, fotoğrafta açık olarak görülmektedir.

Atatürkümüz çok yüce bir liderdi. Ama hiç bir kral da tutup başka bir ülke liderinin elini öpmez. Ayrıca bahsettiğimiz de İngiltere Kralı.

Duygusal değil mantıksal bakalım bu fotoğrafa. Mantık dışı. Mümkün değil :havali

Şimdi yok biz ingilizleri şöyle yendik böyle vurduk falan diyen arkadaşların çıkabilme ihtimalini göz önüne alarak objektif bir şekilde şunları da belirtmek istiyorum. Amacım ingilizleri yüceltmek değildir. Ama İngiliz ulusunun dünyanın en güçlü ve dirayetli uluslarından biri olduğunu unutmayalım. Tarihte birebir de İngilizlere karşı tek kazanılmış zaferimiz Lozan'dır. (Çanakkaleyi müttefiklere karşı olan bir zaferdir.) Ama bakınız ki İngilizler Lozan da kazandıklarımızı tek tek geri almaktalar.

Sonuç olarak hiç bir İngiliz Kralının el öpmesini beklemeyelim. Öleceğini bilse öpmez :cilgin

Edit: Kral(?)

muhti
04-12-2011, 23:58
bende sanılanın aksine fotoğraftaki kişinin sade bir vatandaş olduğunu okumuştum bir yerde. bu fotoğraf sanırım facebook yüzünden efsane haline geldi bu kadar.

Yasin CCK
05-12-2011, 00:04
bende sanılanın aksine fotoğraftaki kişinin sade bir vatandaş olduğunu okumuştum bir yerde. bu fotoğraf sanırım facebook yüzünden efsane haline geldi bu kadar.


Aynen hala bir kesinlik kazanmış durumda değil, içeriğe fazla takılmadan fotoğraf açısından sanatsal değerine odaklanalım ;)

Yasin CCK
05-12-2011, 00:05
http://www.haberim.org/wp-content/uploads/2011/10/a2.jpg
Atatürk, fotoğrafın çekildiği 29 Mayıs 1936 tarihinde İsmet İnönü ile birlikte Harp Akademileri’nin tatbikatını izlemişti. Bu olaya ait çok fotoğraf var. Ve o gün çekilen fotoğrafların çokluğu bize, o gün epey yorulduğuna dair ipuçları veriyor. Bu pek bilinmeyen fotoğrafsa günün yorgunluğu kanıtlıyor. Gömleğinin yakasından bir düğme açmış, ayaklarını uzatmış, hemen hemen her fotoğrafta olduğu gibi sigarası elinde, kasketi dizinde yorgun ve dalgın bakıyor.

http://www.haberim.org/wp-content/uploads/2011/10/a4.jpg
Atatürk, 1919′daki ayrılışından sonra İstanbul’a hiç gidememişti.Zaferden sonra 1 Temmuz 1927′de İstanbul’a gitmek nasip oldu ve bu büyük bir olaydı tabii… İstanbul, halk tarafından gelin gibi süslenmişti. Kent, Atatürk’ü Marmara Denizi’nde karşılamıştı. Denizyollarının 13 küçük, 8 büyük vapuru Şirket-i Hayriye’nin 12, Haliç Şirketi’nin 7 vapuru Marmara Denizi’ne açılmıştı. Ayrıca tamamen dolu 20′den çok özel şirket vapurları da Adalar’a doğru yol almıştı. Diğer özel motorları, sandalları, kayıkları ve benzerlerini saymak mümkün değildi. Marmara Denizi vapurlar, motorlar, sandallar tarafından adeta istila edilmişti. 1 Temmuz sabahı Adalar açıkları böyleydi. Atatürk de ‘o’ anlarda böylesine mutluydu…

Seramana
05-12-2011, 00:15
Kral Edward 1936 da Türkiye'ye gelmiş. O fotoğraf çok daha önce çekilmiş.

http://2.bp.blogspot.com/-ChDkSjTFgvE/TWfvBUI_1EI/AAAAAAAAApA/D3g3wKhDeLs/s1600/kral_edward_ataturk.jpg

Anektod: Atatürk ve Kral Edward'ın sigarası

1936 yılında İngiltere Kralı VIII. Edward, Atatürk’ün misafiri olmuştu. İki devlet adamının, aralarına Dışişleri Bakanımız da katılmıştı. Bir sohbet sırasında Atatürk, krala sigara takdim etti. Dışişleri Bakanı, hemen kibriti yaktı ve “alışkanlık haline gelmiş bir hareketle önce Atatürk, sonra Krala uzattı.”

Yüce Atatürk, büyük misafirin yanında, bakanı düştüğü zor durumdan şöylece kurtarıverdi:

-“Majeste, dedi, bilirsiniz ki kibritlerin ilk yandığı sırada zehirli bir gaz yayar. Türk misafirperverliği, bu zehirli gazı misafirin solumasına engeldir. Biz misafirin sigarasını saf alevle yakarız.”

Yasin CCK
12-12-2011, 11:59
"Atatürk'ün öldüğü gün İstanbul Üniversitesi'nde görev yapan Alman profesör derse girdiğinde öğrencilerin üzgün halini görünce yüreği parça parça oldu. Üniversite rektörüne telefon ederek:
"Bugün ders vermeyeceğim, ne yapayım?"diye sordu.
Rektör:"Sizin memleketinizde büyük bir adam ölünce ne yapıyorsanız onu yapın."dedi.
Yabancı profesörün cevabı şu oldu:"Almanya'da hiç bu kadar büyük bir adam olmadı."

Yasin CCK
18-12-2011, 19:31
ATATÜRK'ü hiç bu kadar net görmediniz ve duymadınız. Çok duygulandım :'(

O ne güzel bir diksiyon, ne güzel bir hitap şeklidir...

ATATÜRK'ü hiç bu kadar net görmediniz ve duymadınız. (http://www.youtube.com/watch?v=vEWMqKS_5mo#)

Ahmet Ç.
18-12-2011, 21:04
ATATÜRK'ü hiç bu kadar net görmediniz ve duymadınız. Çok duygulandım :'(

O ne güzel bir diksiyon, ne güzel bir hitap şeklidir...






Aynen bende cok duygulandım,kelimeler yetersiz kalıyor yasinim ...

Ömer Gedik
18-12-2011, 23:28
Yasin Paylaşım için çok teşekkürler, etkileyiciydi.

γuяdaeя
02-04-2012, 01:21
http://img845.imageshack.us/img845/2337/atamt.jpg

Esat
02-04-2012, 08:37
Guzel resim abi ellerine saglik birde hareketli gibi

Yasin CCK
25-04-2012, 12:35
https://fbcdn-sphotos-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash4/380358_341921945865543_128167440574329_935282_1196 377890_n.jpg

Esat
25-04-2012, 14:13
Asalet farkli birsey parayla pulla sonradan kazanilacak birsey degil asil ATAM ya mekanin cennet olsun...

BahadırALTUN
25-04-2012, 14:44
İzleyelim , Amerikalıların Atamız hakkında 1958 yılında yaptığı video . Daha önce paylaşmışmıydım anısayamadım.

http://archive.org/details/gov.archives.arc.651784 (http://archive.org/details/gov.archives.arc.651784)

Esat
25-04-2012, 14:53
Abi bbizde herhalde boyle bir video yok :(25 dakika

γuяdaeя
26-04-2012, 04:32
Teşekkürler Bahadır hocam.. ;)

gokhancpt
26-04-2012, 08:25
Bahadır abi, paylaşım için teşekkürler...

Abdullah
26-04-2012, 09:40
Teşekkürler abi duygulanmamak elde değil.

Yasin CCK
26-04-2012, 10:55
Tüylerim diken diken oldu... Çok güzel paylaşım Bahadır hocam, teşekkürler...

Yasin CCK
07-06-2012, 09:29
https://fbcdn_sphotos_a-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/521292_391963180854372_1482506457_n.jpg

Ahmet Ç.
07-06-2012, 09:55
Saygı ve rahmetle anıyor,cocuklarımıza bu emaneti aktarabileceğim için kendimi şanslı ve dünya ülkeleri vatandaşları arasında biricik hissediyorum.
Girite gitmiştim gecen yıl ingilizce bir sunum yapmak zorunda kalmıstım sonunda Girit Hanya valisi işte Ataturkün çocukları diye diğerine yorum yapmıstı bunu duymus ve tüylerim diken diken olmus boğazım düğümlenmişti.
Yabancılar hala Ataturk'ü hatırlıyor! Yaa biz ... ?!

wolo
20-07-2012, 22:50
çok teşekkür ederim paylaşımlar için
atatürk ün sevilip sayılmadığı hiç bir ortamda bulunmam burası tam bana göre

GOXIN
25-12-2012, 13:28
Bu konuyu burada görmek beni gerçekten çok mutlu etti. Genel olarak söylenmiş, Atatürk'e gereken değeri maalesef biz değil gavur dediğimiz yabancı insanlar gösteriyor. Allah, umarım halk olarak aklımızı başımıza getirir ve ileride keşke demeden bunun farkına varabiliriz. Her bir paylaşım için çok çok teşekkür ederim.

Her yerde söylediğim bir şeyi burada da paylaşmaktan gurur duyarım. Maalesef bu iki olguyu karıştırıyorlar, aynı anda olamayacağına inanıyorlar.

Elhamdülilah Müslümanım,
Ölümüne ATATÜRKçüyüm.

aliço
25-12-2012, 13:37
Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan ruhu korumak ve bu bilinci

gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir.

İZİNDEYİZ ATAM.

reisG
27-12-2012, 10:29
Milletimizin tarihine bakınca şunu görüyoruz: Birçok engele, soruna,felakete rağmen, hiç bitmeyen tükenmeyen, kendiliğinden çoğalan bir yaşama kabiliyetimiz var. Devlet yenilse bile millet yenilmiyor. Milletimizin yaşama kabiliyetine güvenin ! Bu güven en ümitsiz anda bile size güç verecektir.
Mustafa Kemal ATATÜRK. 19.Tümen Komutanı .Çanakkale Deniz savaşları.Şubat 1915

mechanix
19-05-2013, 20:48
Bugün 19 Mayıs ve bir şeyler yazıp konuyu hareketlendirelim.

Ne Mutlu Türk'üm diyene!!!

Yasin CCK
15-04-2014, 09:14
24 Mart 1923, Mustafa Kemal Atatürk dünyaca ünlü Time dergisine kapak olan ilk Türk olarak tarihe geçti.

https://scontent-b-fra.xx.fbcdn.net/hphotos-frc3/t1.0-9/10150713_740752895969807_181108490_n.jpg

aliço
15-04-2014, 09:33
:havali:havali:havali

des0uza
15-04-2014, 10:58
👏👏👏👏👏👏👏


Sent from iPhone with Tapatalk

emrexxcv
15-04-2014, 12:06
:tesekkur yiğidim her türlü karizmatik :tesekkur

Yasin CCK
16-04-2014, 08:50
https://scontent-a-ams.xx.fbcdn.net/hphotos-ash3/t1.0-9/1512303_722712954436791_1055511178814154166_n.jpg

des0uza
16-04-2014, 08:51
Büyük insan
👏👏👏👏👏


Sent from iPhone with Tapatalk

emrexxcv
16-04-2014, 10:17
https://scontent-a-ams.xx.fbcdn.net/hphotos-ash3/t1.0-9/1512303_722712954436791_1055511178814154166_n.jpg
Hepsine olduğu gibi burda da çok elit :ask

des0uza
17-04-2014, 19:06
http://img.tapatalk.com/d/14/04/18/yna4yqez.jpg


Sent from iPhone with Tapatalk

emrexxcv
17-04-2014, 19:51
Insan karizma olunca her hali çok güzel oluyor :havali

Yasin CCK
25-04-2014, 08:53
https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-frc3/t1.0-9/1939631_10152349341164547_1952507102107216602_n.jp g

GOXIN
25-04-2014, 11:36
"Arkadaşlar! Devrimimiz Türkiye'nin yüzyıllar için mutluluğunu üstlenmiştir. Bize düşen onu kavrayarak ve takdir ederek çalışmaktır."

Atatürk Ajandası 2014 - 25 Nisan 2014 tarihli sayfasında bulunan bir sözdür.

Yasin CCK
09-05-2014, 07:56
https://fbcdn-sphotos-c-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn2/t1.0-9/10300446_10152379522289547_8644234140865311019_n.j pg

GOXIN
09-05-2014, 13:28
"Gerektiğinde vatan için bir tek fert gibi yekpare azim ve karar ile çalışmasını bilen bir millet elbette büyük bir geleceğe layık ve aday olan bir millettir."

Atatürk Ajandası 2014 - 09 Mayıs 2014 tarihli sayfasında bulunan bir sözdür.

Yasin CCK
05-07-2014, 09:51
https://scontent-a-mxp.xx.fbcdn.net/hphotos-xpf1/v/t1.0-9/10389481_10152525039434801_6984671219158533183_n.j pg?oh=9ce932046f4113ead03aafd5d3354b16&oe=541E4C01

Yasin CCK
24-07-2014, 15:53
Az bilinen fotoğraflarla devam edelim. Atatürk Mersin'de...



Atatürk ' ün 19 Kasım 1937 Mersin gezisinde karşılanışı.


https://scontent-b-fra.xx.fbcdn.net/hphotos-xpf1/t1.0-9/38155_101126689944582_1984957_n.jpg


Cumhurbaşkanı Atatürk, Mersin'de öğretmen ve öğrencileri selamlarken (19 Kasım 1937)


https://fbcdn-sphotos-e-a.akamaihd.net/hphotos-ak-xaf1/t1.0-9/38872_101126203277964_3731851_n.jpg


Portakal soyarken :)


https://fbcdn-sphotos-d-a.akamaihd.net/hphotos-ak-xfa1/t1.0-9/38465_101126189944632_3297088_n.jpg


ATATÜRK, son yurt gezisi olan Mersin'de Mezitli'yi ziyaret ediyor, arkeologlarla sohbet ediyor. (22 Mayıs 1938)


https://fbcdn-sphotos-c-a.akamaihd.net/hphotos-ak-xpa1/t1.0-9/10418908_732566823467229_4143095376446702082_n.jpg

SerKan1923
24-07-2014, 16:02
Muhteşem Bir Konu Olmuş, Bende Zamanla Destek Vereceğim Arşivimden.

Emeği Geçenlere Teşekkür Eder, Esenlikler Dilerim.

IlgazOkur
24-10-2014, 13:18
ne mutlu türküm diyene!

Yasin CCK
28-10-2014, 10:23
91 yıl önce bugün Kemalettin Sami Paşa, Kazım Özalp Paşa, Fethi Okyar Bey, Mebus Fuat Bulca ve Ruşen eşref Bey’in katıldığı yemekte tarihi cümle Mustafa Kemal Paşa tarafından şöyle seslendirildi:


“ Efendiler! Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz…”


http://i.hizliresim.com/Qg52Mv.jpg

asi
28-10-2014, 11:09
bizde yarın için bayrağımızı astık:iyi

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !!!

http://i66.photobucket.com/albums/h247/serap_islek/IMAG0222_zpsb2770454.jpg

mechanix
28-10-2014, 11:28
Büyük Önder Atatürk, silah arkadaşları ve tüm şehitlerimizi saygıyla anıyorum. Nur içinde yatsınlar. Ne Mutlu Türküm diyene!

efekaancan
28-10-2014, 12:29
Başta Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, silah arkadaşlarını, Cumhuriyetin kuruluşuna giden süreçte seve seve canlarını veren şehitlerimizle, o mücadelenin haklı ve onurlu nişanını benliklerinde, vücutlarında taşıyan gazilerimizi minnet ve şükranla anıyor, tüm halkımızın Cumhuriyet Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyorum

tkartin
28-10-2014, 12:32
"efendiler , yarin cumhuriyeti ilan edeceğiz !" 28.10.1923 mustafa kemal

reisG
28-10-2014, 14:38
Hepimizin ve özellikle çocuklarımızın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.....

Yasin CCK
10-11-2014, 14:48
10 Kasım 2014 / Anıtkabir

https://scontent-a-fra.xx.fbcdn.net/hphotos-xfa1/v/t1.0-9/10421457_10152605284218439_4207463013443766982_n.j pg?oh=2965ce3ec83e1766b1aee356d954263c&oe=551D0167

Ömer Gedik
10-11-2014, 14:56
Yasin abi fotoğraf sana mı ait?

Yasin CCK
10-11-2014, 15:02
Hayır. Düzenlemesi ve renklendirmesi bana ait.

ayı_boğan
10-11-2014, 15:46
inanılmaz, çok duygulandım.Eline sağlık Yasin abi.

Abdullah
10-11-2014, 15:47
mükemmel bir görüntü Yasin abi. Ellerine sağlık.

Yasin CCK
14-04-2015, 10:02
Türk tasarımcı Cihan Engin'in Atatürk temalı, digital çizim çalışmaları.


http://i1257.photobucket.com/albums/ii512/cankatan/Ataturk/11143151_641890412622293_6797161825453714008_n.jpg


http://i1257.photobucket.com/albums/ii512/cankatan/Ataturk/11129924_641890402622294_3044218059513517855_n.jpg


http://i1257.photobucket.com/albums/ii512/cankatan/Ataturk/11133819_641890325955635_6037293914268084570_n.jpg


http://i1257.photobucket.com/albums/ii512/cankatan/Ataturk/11128127_641890345955633_166723471218425663_n.jpg


http://i1257.photobucket.com/albums/ii512/cankatan/Ataturk/11118507_641890362622298_2251830100295910268_n.jpg


http://i1257.photobucket.com/albums/ii512/cankatan/Ataturk/11150338_641890399288961_794819489716305361_n.jpg


http://i1257.photobucket.com/albums/ii512/cankatan/Ataturk/11130257_641890369288964_6009471603018431106_n.jpg


http://i1257.photobucket.com/albums/ii512/cankatan/Ataturk/11110883_641890339288967_4906770095676602271_n.jpg


http://i1257.photobucket.com/albums/ii512/cankatan/Ataturk/10984105_641890315955636_4426975393508412912_n.jpg


Ben çok beğendim, umarım sizler de beğenirsiniz...

Yadigar07
14-04-2015, 10:10
Harika bir çalışma olmuş, emeği geçenlere sonsuz teşekkürler

ayzinim
14-04-2015, 10:33
Güzel bir çalışmaya imza atmış arkadaşlar. Özellikle de son karede aslanı görünce daha da anlamlı oldu.

mechanix
14-04-2015, 11:27
Emeği geçenlerin eline sağlık. Modern ve güzel bir çalışma.

GOXIN
15-04-2015, 07:21
Tek kelime ile harika olmuş. Ellerine kollarına sağlık. Paylaşım için teşekkür ederim.

orhun57
15-04-2015, 12:22
Mükemmel çalışmalar özellikle sonuncuyu çok beğendim.

Paylaşım için teşekkürler Yasin abi.

Bülent
15-04-2015, 13:05
Süperrrr.....................

emax34
16-04-2015, 05:56
Gerçekten başarılı

ilker22
16-04-2015, 08:50
Çok muhteşem bir çalışma ellerine sağlık çizenin.

Yasin CCK
10-11-2015, 08:26
http://i.hizliresim.com/Agb7Gz.jpg (http://hizliresim.com/Agb7Gz)

reisG
10-11-2015, 08:44
Dünyanın en savaşçı milleti olan Türk miletini tekrar ayağa kaldıran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü saygıyla anıyoruz.

cmr_cihangir
10-11-2015, 09:26
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü saygı ve minnetle anıyoruz......

GOXIN
10-11-2015, 09:37
https://scontent-fra3-1.xx.fbcdn.net/hphotos-xfp1/v/t1.0-9/12036543_1041335319239753_5709894789972390707_n.jp g?oh=03aa22c36d20ab1d36a6c375b532425b&oe=56B29F90

mechanix
10-11-2015, 13:26
Saygıyla anıyoruz....

tebukan
10-11-2015, 16:08
Yılmak, yorulmak, kızmak yok. Yere düşsekte de, kalkıp üstümüzü silkeler, yola devam ederiz. CENNET MEKÂN ATAM İZİNDEYİZ http://images.tapatalk-cdn.com/15/11/09/163b72f8829bf9da86ee02a3bcdbebf7.jpg Gençler yetişiyor. Aslan parçam http://images.tapatalk-cdn.com/15/11/09/57c51a48e2492e10055e482ee5b5c8eb.jpg

301tutkunu
10-12-2018, 15:34
https://i.pinimg.com/originals/49/68/8c/49688c3b33faa57c7b4344a25c46ac83.jpg

301tutkunu
12-12-2018, 11:58
https://cdn1.ntv.com.tr/gorsel/turkiye/genelkurmaydan-renkli-ataturk-fotograflari/genelkurmaydan-renkli-ataturk-fotograflari,WgmuoNxTvUa7o0D9n0ay3Q.jpg?w=960&mode=max&v=20181029111928137

Peugeotcu
13-12-2018, 16:36
https://i2.wp.com/mustafakemalim.com/wp-content/uploads/2018/03/Hayatta-Musiki-Laz%C4%B1m-M%C4%B1d%C4%B1r-Y%C3%BCksek-Kalite-Atat%C3%BCrk-Foto%C4%9Fraflar%C4%B1-HD.jpg?ssl=1

Serdar102
21-01-2024, 23:39
BAŞKOMUTAN ATATÜRK
Atatürk'ü sevesim geldi.
Karşımda göresim geldi.
Düşmanlarını üzesim geldi.
Kurtuluş Savaşı'nı anlatasım geldi.
* * * *
Karanlıkta mavi iki ışık belirdi.
O iki ışık Atatürk'ün gözleriydi.
Beni bu konuda harekete geçiren,
Atatürk'ün tarihi sözleriydi.
* * * *
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
Yaşayanlar, Atatürk'ü sevmek zorundadır.
Ekmeğini bu sınırlar içinde kazananlar
Atatürk'e saygı duymak zorundadır.
* * * *
Atatürk, Kurtuluş Savaşı zamanında
Sekiz yıl ailesinden uzak kaldı.
Ey Atatürk'ü sevmeyen şahıs,
Bu vatan için, bu bayrak için,
Ailenden sekiz yıl uzak kalır mısın?
* * * *
Trablusgarp ve Bingazi'de
İtalyan Ordusu'yla savaşırken.
Anafartalarda, Conkbayırı'nda
Çanakkale Destanı'nı yazarken
Göze göz, dişe diş
Göğüs göğüse çarpışırken,
Mustafa Kemal hücum diyordu.
Sağ elinde kılıcı, sol elinde tabancası
İleri atılıyordu.
* * * *
Atatürk uzun süren savaşlar sonunda,
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.
Fabrikalar açtı, yollar, köprüler yaptırdı.
Ülkeyi dünya devletleri arasında
Ön sıralara yükseltti.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
21-01-2024, 23:41
ATATÜRK'ÜN GÖLGESİ YETER
İngiliz gemileri Çanakkale'de
Dakikada 60 mermi atan pek çok toplarıyla
Türk tabyalarını yoğun bombardıman ateşine tuttu
Türk topçular hazırdı
Ateş emrini bekliyordu
Alman komutanlar,
Türk topçusuna bekleyin, diyordu
İngilizler, bombaları bitince gider, diyordu.
Çanakkale'de Türk askeri giderek azalıyordu
Tabyalar gerilere, daha gerilere çekildi.
* * * *
Sonra Çanakkale'ye Mustafa Kemal geldi
Türk topçusuna ateş emrini verdi
İngiliz gemileri, Marmara'ya giremedi
Boğazın karanlık sularına gömüldü.
* * * *
Sonra kara savaşları başladı
Mustafa Kemal önderliğinde
Türk Ordusu, Çanakkale geçilmez, dedi
Çanakkale geçilemedi.
* * * *
Aradan 105 yıl geçti
Olanlar unutulmadı
Teknoloji ilerledi
İngiliz gemileri
Dakikada 120 mermi atar hale geldi
Atatürk'ün gölgesi yeter
Marmara'ya giremezler.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
21-01-2024, 23:41
TAARRUZ KEMAL
Siz Avustralya yerlileri
İngilizler tarafından Anadolu'ya yönlendirilen
Türkler, boyun eğmedi, diyen
İngilizlerin esiri.
* * * *
Siz özgür ve mutlu yaşıyordunuz
Hayattan bambaşka bir gelecek umuyordunuz
Hayat, sizin bir kilonuzu bir pula satmadı
Özgür bedenlerinizi yetmiş kiloluk bir İngiliz'e esir etti.
* * * *
Kitaplar yazar, gazeteler yazardı
Anadolu' da bir Taarruz Kemal var derdi
Haksızlığa boyun eğmez, derdi
Yenilmez yener, ezilmez, ezer de geçer derdi.
* * * *
Taarruz Kemal, Anadolu'yu yurt olarak benimsemiş
Sınırları çizmiş, biz bu sınırlar içinde
Özgür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz, demiş.
Siz şimdi aldatan İngiliz'e mi inansanız
Yoksa kahramanca savaşan Taarruz Kemal'e mi inansanız?
* * * *
İngiliz sizi zorladı, gemilere bindirdi,
Hedef Çanakkale'dir dedi.
Taarruz Kemal yok artık, dedi.
Göğsüne gelen bir kurşunla layığını buldu, dedi.
* * * *
Siz havanızı basarak, naralar atarak,
Anzak Koyu' ndan Anadolu' ya ayak bastınız
Anadolu insanı bizden korksun, dediniz
Katliamlar yapmaya hazırdınız.
* * * *
Türk Ordusu' nun başında
Alman komutanlar vardı
Bunlar Türk Ordusu'nu geri çekerek
Rahatça çıkartma yapmanıza izin verdi.
* * * *
Aradan bir gün geçti
Taarruz Kemal geldi, dediler
Almanlar, bütün cephelerin komutanlığını
Taarruz Kemal'e bıraktı, dediler.
* * * *
Size bir bezginlik çöktü
Bu yenilmez, bizi perişan eder dediniz
İngiliz Komutan çok uğraştı
Bu Kemal o Kemal değil, dedi.
* * * *
Mustafa Kemal Çanakkale' ye geldi
Türk Ordusu'nu düzene soktu
Oralarda saklanacak yer bulamadınız
Birçoklarınız gemilere binip, kaçtınız.


SON

Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
21-01-2024, 23:42
BEN ATATÜRK SEVDALISIYIM
Ben bir zamanlar çocuktum.
Annem bana Karaçor derdi.
Zayıf bir kara çocuk,
Özgün düşünme yeteneğine sahip,
Uygar, çağdaş,
Geçmişi araştıran,
Her güne yeni bir umutla başlayan,
Geleceği kurgulayan,
Zayıf ama güçlü, çok güçlü.
* * * *
Mahalle maçlarında
Karşı takımın golcüsü iyiyse
Kaleci.
Maç normalde devam ediyorsa
Golcü.
Kaleciyse penaltı kurtaran,
Golcüyse hata affetmeyen.
* * * *
Babam öğretmendi, Atatürk derdi.
Annem ev hanımı, Atatürk dedi.
Ben de uygar, çağdaşım ya
Atatürk, Atatürk, Atatürk dedim.
* * * *
Benim kalbim Atatürk der atar.
Benim beynim Atatürk der çalışır.
Benim damarımda kan, Atatürk der dolaşır.
Atatürk demeden güne başlarsam,
Ayaklarım birbirine dolaşır.
* * * *
Ben Atatürk sevdalısıyım.
Atatürk için bir şeyler yapmak çabasındayım.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
İnsanlar yeni bir güne umutla başlıyorsa
Bunu Atatürk'e borçludur.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
25-02-2024, 00:38
MAVİ ATEŞ
Deniz altında kalmış dağ patlar
Bunun sonunda volkanik ada oluşur
Baskı altında kalmış Türk patlar
Bunun sonunda Türkiye Cumhuriyeti oluşur.
* * * *
Evren milyarlarca yıl önce
Büyük patlama sonucu oluşur
Galaksiler meydana gelir
Galaksiler, yüz milyonlarca yıldız içerir.
* * * *
Bunlardan sadece birisi
Samanyolu Galaksisi
Benim de içinde yaşadığım
Güneş sistemini barındırır.
* * * *
Bizim güneş sistemimizde
Dokuz gezegen vardır
Bu gezegenlerden biri de
Sevgili dünyamızdır.
* * * *
Dünyada yaşayan insanlar
Kendiliklerinden bir şeyler icat ettiler
İnsanların fikir ve düşüncelerine
Birtakım kısıtlamalar, baskılar koydular.
* * * *
Adına öğreti dediler
Yaşantı dediler
Halkları birbirine
Düşman ettiler.
* * * *
Kim neye inanırsa inansın
Benim gibi düşüneceksin diyemezsin
Belki yanlışta olan sensin
Değişik düşüneni anlamaya çalışmalısın.
* * * *
İnsanı insan yapan özellik
Canlıların yaşamına saygı duymaktır
Canlılara sevecen davranıp
İnsan olduğunu unutmamaktır.
* * * *
Büyük bir ordu hazırlamakla
Ülkelerin sınırını geçmekle
O ülkeyi fethetmeye çalışmakla
Sorunları çözemezsin.
* * * *
Bak Mustafa Kemal Atatürk
Vatan savunması hariç
Savaş bir cinayettir, demiş
Savaşmayalım artık.
* * * *
Atatürk demişse doğrudur
İnsanlar savaştan kaçınmalı
Dünya durdukça
Barış içinde yaşamalı.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
25-02-2024, 00:39
BİZ MUSTAFA KEMAL'İN ASKERLERİYİZ
Gelecek nesiller
Rahat etsinler diye
Çanakkale'deydik.
* * * *
Çanakkale'ye gelip
Evine, köyüne geri dönemeyen
Çanakkale'ye gelip
Kimi bir gün
Kimi bir buçuk yıl
Ömür törpüleyen
Yarı aç, yarı tok
Bazen tam aç
Kahramanca savaşan
Düşmana geçit vermeyen
Canını dişine takan
Sadece kazanmayı düşünen
Türk Askerleriyiz.
* * * *
Biz binlerceydik
On binlerceydik
Yüz binlerceydik
Çoğumuzun adını kimse bilmedi
Hayatımızı bir kurşuna
Bir bombaya satmadık
Direndik, yıkılmadık, yenilmedik
Bizi yenmek isteyenleri ezip geçtik.
* * * *
Biz Mustafa Kemal'in askerleriyiz
O, gelmeden önce siperleri gerilere
Daha gerilere kaydıran
O, geldikten sonra zafere
İmza atan Türk askerleriyiz.
* * * *
Alman komutan Liman Von Sanders gitti
Yerine Türk komutan Mustafa Kemal geldi
Topçulara ateş etmeyin, bekleyin, diyen
Alman komutan gitti
Ateş, ateş diyen Mustafa Kemal geldi.
* * * *
Mustafa Kemal İngiliz gemilerini
Çanakkale Boğazı'nın
Karanlık sularına gömdü
Anadolu'nun Türk yurdu
Olmasını istemeyen
İngilizlere dersini verdi.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
25-02-2024, 00:41
O CESUR YÜREKTE YÜZLERCE ASLAN YATAR
Anadolu dört bir yandan kuşatılmıştı
Ordular dağıtılmıştı, silahlar toplanmıştı
Halk, çaresizdi, mal, can emniyeti yoktu
Her yer karanlıktı, göz gözü görmüyordu
Anadolu düşman çizmesi altında eziliyordu.
* * * *
Ruslar, 1914 yılında Anadolu'ya girdi ve Erzurum'u kuşattı
Enver Paşa başarılı olamadı
Ruslar, Erzurum, Muş, Bitlis ve Erzincan'ı ele geçirdi
200 bin kişilik Rus Ordusu yenilmezdi
Mustafa Kemal dediler, az bir kuvvetle Rusları durdurdu, dediler
Mustafa Kemal adı kısa zamanda Anadolu'ya yayıldı
Dillerde, gönüllerde Mustafa Kemal vardı
O, karanlıkta bir ışıktı ve Anadolu ışığa koştu
Dünya durdukça sönmeyecek bir ışığa, Mustafa Kemal'e koştu
* * * *
Anadolu'da Türk olmayan, başka milletlerden insanlar vardı:
Ne Mustafa Kemal'i, kim bu Mustafa Kemal dediler
Türk Halkı dedi: Sıra dışı bir komutan, mert, yiğit
O cesur yürekte yüzlerce aslan yatar.
* * * *
Türk olmayanlar, Mustafa Kemal'i sevmeyenler, dedi.
Bizim komutan Trikopis, İzmir'e geliyor
Tilkiden kurnaz, kaplandan kavgacıdır.
Mustafa Kemal'i Anadolu'dan söker, atar.
* * * *
Türk Halkı dedi: Yunan komutan Trikopis gelsin ve ne olacağını görsün
Türk, teslim olmaz, köle olmaz, boyun eğmez, bunu bilsin
Türk'e boyun eğdirmek isterken,
Kendisi boyun eğmesin.
* * * *
Dünya tarihi boyunca pek çok millet
Türk Milleti'ne boyun eğdirmek istemiştir
Böyle bir şey mümkün olmayınca
Dilini dibine çekip sessiz kalmıştır
Baskı altındaki milletler, Mustafa Kemal Atatürk'ü
Örnek alarak bağımsızlıklarını kazanmıştır.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
25-02-2024, 00:41
KAHRAMAN MUSTAFA KEMAL
Karşıdan bir atlı geliyor
Bana selam veriyor
Nereye gidiyorsunuz, diyorum
Çanakkale'ye diyor.
* * * *
Yolunuz açık olsun
Şansınız bol olsun
Bileğiniz bükülmesin
Sırtınız yere gelmesin.
* * * *
" Yolum açıktır, çocuk
Şansımı kendim yaratırım
Bileğimi bükecek çıkmadı
Sırtımı yere getirecek doğmadı. "
* * * *
Kahraman bir savaşçısınız
Göğsünüz madalya dolu
Bu genç yaşta bu kadar madalya
Dünya tarihinde görülmemiştir.
* * * *
" Yurduma saldıran düşmanlara karşı koydum
Onlarla savaştım ve galip geldim
Sence bu kadarı yeterli değil mi?
Biz savaş oyununa daha yeni başladık. "
* * * *
Belli ki Çanakkale yeterli gelmeyecek
Anladım Anadolu düşmanla dolacak
Türk'ün özgürlük savaşı başlayacak
Türk Bayrağı'nı göndere Mustafa Kemal dikecek.
* * * *
" Dur bakalım, aslanım, soluklan biraz
Derin bir nefes al, kendine gel
Az önce Türk Bayrağı dedin, Mustafa Kemal dedin
Ben adımı söylemedim, beni nasıl tanıdın? "
* * * *
Ey gelmiş geçmiş en büyük kahraman
Savaş meydanlarının yenilmez armadası
Ben gelecekten geliyorum, seni nasıl tanımam
8-8-2021 tarihinden sana nasıl ulaşamam?
* * * *
Ben her gün haykırıyorum Cumhuriyet diyorum
Sizin kurduğunuz Türkiye Cumhuriyeti yıkılmaz diyorum
Bunun için beynimi paramparça ediyorum
Tarihin dipsiz karanlığında bir ışık arıyorum.
* * * *
Nice savaşlardan sonra, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuracaksınız
Tarihe isminizi altın harflerle yazdıracaksınız
Baskı altındaki milletlere örnek olacaksınız
Mustafa Kemal başardı, biz de başarırız dedirteceksiniz.
* * * *
" Demek ki daha yolun başındayım
Vatanımı savunarak dünyaya örnek olmalıyım
Yenilmemeliyim, yenmeyi öğrenmeliyim
Dünya durdukça ezilen halklara örnek olmalıyım.
* * * *
Benim adım Mustafa Kemal
Cumhuriyet düşmanlarının yenilmez savaşçısıyım
İçinde demokrasinin bol olduğu
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmaya kararlıyım.
* * * *
Her dört yılda bir seçim olmalı
Halk, beğenmediği yöneticiyi değiştirebilmeli
İktidarda olan yönetici oyları değiştirmemeli
Beğenilmiyor ise, gitmeyi bilmeli.
* * * *
Türkiye Cumhuriyeti'ni genç beyinler yönetmeli
Bu genç beyinler aydınlığa yönelmeli
Çağlar ötesinden değil, gelecekten beslenmeli
Karanlığı reddetmeli, geleceğe ışık yakmalı. "
* * * *
Ey büyük güç, ey büyük kudret
İlkelerinin yılmaz takipçisiyim
Bu ilkeleri insanlara ulaştırmada
Işık hızındayım çünkü bunda kararlıyım.
* * * *
Mustafa Kemal atına bindi
Bana el salladı
Sonra görüşürüz, dedi.
Çanakkale'ye doğru hızla uzaklaştı.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
25-04-2024, 15:12
ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: ARKADAŞ DEDİĞİN BÖYLE OLUR
Bazı günler Mustafa Makbule’yi bakla tarlasında yalnız bırakıp çevrede gezmeye çıkıyordu. Bir gün Mustafa gezerken bir kaval sesi duydu. Bu kavalı kimin çaldığını merak edip kaval sesinin geldiği tarafa doğru yürüdü. Biraz gidince baktı ilerideki bir ağacın altında on yaşlarında bir çoban kaval çalıyor, etrafında da koyunlar otluyordu. Mustafa bu çocuğun kavalıyla yarattığı sihirli dünyasını bozmak istemedi. “ Varsın çalsın garip “ diye düşündü. “ Ben de o kaval çalmayı bırakıncaya kadar burada oturur, beklerim. “


Aradan yarım saat geçti. Çocuk, türküler, oyun havaları çaldıktan sonra kavalını ağaca yasladı ve azık torbasını açıp yanında getirdiği yiyecekleri yemeye başladı. Mustafa oturduğu yerden kalktı, çocuğun yanına doğru yürümeye başladı. Karşıdan birisinin gelmekte olduğunu otların hışırtısından duyan çocuk başını kaldırdı. Geleni tanımıyordu. “ Acaba kim ki? “ diye düşündü. Mustafa çocuğun yanına gelince gülümseyerek: “ Merhaba arkadaş, afiyet olsun “ dedi. “ Benim adım Mustafa. İzin verirsen yanına oturmak istiyorum. “
Çoban çocuk: “ Tabii gel gel, buyur şöyle “ dedi. “ Hem bak acıktıysan hiç çekinme ye bir şeyler karnını doyur. Yemezsen, darılırım. “
Mustafa çocuğun yanına oturdu. Sessizce ikisi birlikte yemeklerini yediler. Daha sonra Mustafa: “ Arkadaş, çok güzel kaval çalıyorsun. Kendi kendine mi öğrendin yoksa bir öğreten mi oldu? “ diye sordu.
Çoban çocuk: “ Köylük yerde böyle eften püften işleri öğreten olmaz “ dedi. “ Benim dedem de çoban, babam da çoban, eh, ben de çoban. Beş yaşına bastığımda babam, haydi bakalım Ali, al güt şu koyunları, deyip on tane koyun verdi bana. O günden bu yana çoban olup çıktık işte. Dedemi, babamı kaval çalarken dinledimdi. Bir gün canım sıkıldı, bu kavalı yaptım. Öyle böyle derken öğrendim çalmasını. Güzel çaldığımı az önce sen dediydin. Sağ olasın. “


“ Peki arkadaş, çoban olarak yaşamını sürdüreceğini söylüyorsun. Tabiatla iç içesin, koyunlarını güdüyorsun, dilediğince kavalını çalıyorsun. İşine pek karışan olmaz. Özgürsün, belki mutlusun da. Fakat senden öncekilerden gördüğün, onların yaşadığı yaşam tarzının dışına çıkarak, dışarıya taşarak, daha aktif bir hayat yaşamayı arzulamaz mısın? Kendine bir hedef seçersin ve hedefine varmak için yeterli bilgiyi öğrenmeye okula gidersin. Bu ön bilgiyi öğrendikçe, öğrendiklerinin ışığında fikirlerini geliştirirsin. Eğer isterse kişi vatanına, milletine faydalı olabilecek pek çok iş başarır. “
“ Ne yalan söyleyeyim, söylediklerinin bazı yerlerini tam olarak anlayamadıysam da çoğunu anladım. İyi güzel diyorsun da bizim köyde okul yok ki. Şehirdeki okula gitmeye kalksam, hiç tanıdığımız yok orada, kalacak yerim yok. Zaten babamlar bırakmazlar gideyim. Belki onlar da isterler Ali amir-memur olsun ama şu gördüğün koyunların başına bir çoban lazım. Herkes amir-memur olsa, çobanlığı kim yapacak? Boş ver beni be, düşünme beni be, bırak ben çoban kalayım. Sen asıl kendinden haber ver, buralarda kimlere misafir geldin ki? Hem senin geldiğin şehir büyük mü? Sizin okulda çok çocuk var mı okula giden? “


“ Bak arkadaş, hayatta insanın eline birtakım fırsatlar geçer. Önemli olan ele geçen bu fırsatları en iyi şekilde değerlendirebilmektir. Bunun için de gayret gereklidir. Eğer biz seçtiğimiz hedefe ulaşmak için yeterli gayreti göstermezsek, zaman içinde, hedefimize gittikçe yaklaştığımızı değil, bilakis hedefimizden giderek uzaklaştığımızı fark ederiz. Kimsenin kimseye zorla meslek seçtirmesine taraftar değilim. Severek yapılmayan bir iş, bir uğraş, kişiye hayatı anlamsız kılar. Böyle biri de, eğer çıkış yolu bulamazsa yani hayatını anlamsızlıktan kurtaramazsa vatanına, milletine gerektiği şekilde faydalı olamaz. Şimdi arkadaş, sen şehirdeki okula gitmeye kalksan orada yatılı bir okula girerdin ve kalacak yer diye bir sorunun olmazdı. Az önceki sözlerinden bunun için birtakım engeller çıkabileceğinden çekindiğini anladım. Ayrıca da, senin buradaki yaşantından pek şikayetçi olmadığını fark ettim. Fakat okuma-yazma isteği ile yanıp tutuştuğun belli. Benim okuduğum okulda okuyan çocukları merak etmen bunu gösteriyor. Ben, annem ve kız kardeşimle birlikte Selanik’ten dayım Hüseyin Ağa’nın yanına geldik. Kız kardeşimle birlikte dayımın bakla tarlasında bekçilik yapıyoruz. Fırsat buldukça çevrede gezintiye çıkıyorum. İşte böyle bir gezinti anında seni gördüm, yanına geldim, oturduk, konuşuyoruz. İki ay kadar dayımın çiftliğinde kalacağız. Yani iki ay seninle bir arada olabiliriz demek istiyorum. Arkadaş, eğer istersen sana okuma-yazma öğretmek istiyorum. Biz buradan giderken sen okuma-yazma öğrenmiş olursun ve sana bırakacağım ders kitaplarını okuyup iyice öğrenirsin. Bu arada boş durmayıp arkadaşlarına da okuma-yazma öğretmek için çaba sarf edersin. Yakın bir gelecekte sizin köyün öğretmeni olursun. Ne dersin arkadaş, ister misin okuma-yazma öğrenmek? “


“ Tabii ki, isterim istemesine de, becerebilir miyim dersin okuma-yazma öğrenmeyi? “
“ Becerirsin, becerirsin. Sen istedikten, biraz da gayret gösterdikten sonra başarılı olmaman için hiçbir neden göremiyorum. “
Mustafa daha sonra konuşmasının bir bölümünde Selanik’te Şemsi Efendi’nin İlkokulunda okuduğunu fakat babası Ali Rıza Efendi’nin ölümü üzerine, annesi ve kız kardeşiyle dayısının yanına geldiklerini anlattı. İlkokulu bitirdikten sonraki amacının Askeri Rüşdiye’nin imtihanlarını kazanarak oraya girmek, Rüşdiye’yi bitirdikten sonra yüksek öğrenimine devam ederek sonunda subay olmak olduğunu belirtti. Mustafa ile Ali bir süre daha konuşmalarına devam ettiler ve yarın aynı yerde buluşmak üzere birbirlerinden ayrıldılar.


Mustafa fırsat buldukça Çoban Ali ile bir araya geldi; ona okuma-yazma öğretebilmek için çırpınıp durdu. Mustafa’nın bu iyi niyetli çabaları boşa gitmedi. Bir süre sonra Ali, okuma-yazma öğrenmeye muvaffak oldu. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra Mustafa: “ Arkadaş, annem beni Selanik’e teyzemin yanına gönderiyor. Yarın gidiyorum. Selanik’te okumaya devam edeceğim. İşte ders kitaplarımı getirdim. İlk tanıştığımız günkü konuştuklarımızı unutmadın sanırım. Bu kitapları iyice oku, öğren. Fakat öğrendiklerin sende kalmasın. Öğrendiklerini arkadaşlarına da öğret, onlara da okuma-yazma öğret. Bir ülkede cahiller ne kadar çoksa, o ülke, o kadar geri kalmış demektir. Ülkemizin medeni milletler seviyesine erişebilmesi, her ferdin, üzerine düşen görevi yapmasıyla gerçekleşir. Sadece ben okuma-yazma biliyorum, ben bilgiliyim demekle olmaz. Başkalarına da okuma-yazma öğretmedikçe, eğitmedikçe, bilgilendirmedikçe görevin tamamlanmış sayılmaz, yarım kalır. Bunu sakın aklından çıkarma. En güzel günler senin olsun arkadaş, hoşça kal. ” dedi ve elini uzattı.
Çoban Ali, kendisine uzatılan dost eli sevgiyle sıktıktan sonra: “ Seni subay olmuş yürürken görür gibi oluyorum, Mustafa. İnşallah vatana, millete yararlı olursun. Mustafa adını hiç unutmayacağım, sen de, Çoban Ali adını unutma. Subay olunca fırsat bulursan gel gör beni, ben hep buralardayım, olur mu Mustafa? “ derken göz pınarlarından akan yaşları silmek gereğini duymuyordu.


SON


ATATÜRK'ÜN LİDERLİK SIRLARI
Tutku Yayınevi
7. Basım Haziran 2011
Sayfa 40 - 53


YAŞAMA YÖN VERENLER
Atatürk'ün Çocukluk Anıları
Ata Yayıncılık - Ankara 2012
Sayfa 15 - 36

Serdar102
25-04-2024, 15:13
ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: ÇİFTLİKTEKİ HIRSIZ
Bir akşam yemeği sonrasında çiftlikteki odada oturulmuş ve gündelik olaylar konuşuluyordu. Hüseyin Ağa: “ Yarın erkenden elma bahçesini çapalayıp, yabani otları ayıklamaya gidecektim ama çapayı bulamadım. Hanım, çapayı bir yere koymuş olmayasın? “
Hüseyin Ağa’nın karısı: “ Efendi, çapanın alet dolabında olması lazım. İki gün önce temizlik yaparken oradaydı. “
Hüseyin Ağa: “ Öyle de bugün akşamüstü baktım dolapta yoktu. Belki dedim sağa sola bırakmışlardır. Aradım, bulamadım. “
Hüseyin Ağa’nın çocukları, Zübeyde Hanım, Mustafa ve Makbule çapayı almadıklarını söylediler. Bunun üzerine Hüseyin Ağa: “ Hanım, son günlerde çiftliğe yabancı biri geldi mi? “ diye sordu.
Karısı: “ Hayır Efendi, kimse gelmedi. Hep biz bizeyiz. “
Hüseyin Ağa: “ Desene çapa sır olup uçtu. “
Mustafa fikrini söylemek ihtiyacını hissetmişti: “ Dayıcığım, çiftliğe hırsız girmiş olamaz mı? “


Mustafa’nın sorusu odada bulunanların üzerinde soğuk duş etkisi yaptı. Gözler Mustafa’dan yana döndü.
Hüseyin Ağa: “ Ne hırsızı? “ diyebildi.
Mustafa: “ Bir hırsız gelmiştir, çiftliğe girip çapayı çalmıştır. “
Hüseyin Ağa: “ İki gündür ben, yengen, annen ve çocuklar çiftliğin avlusundaydık. Ayrıca köpekler var. Onlar geceleri burada kuş uçurtmazlar. Hani dediğin olmaz diyemem ama biraz zor. Hem hırsız neden sadece çapayı alsın, öteki aletleri de alıp götürebilirdi. Bırak çapayı, aletleri, çiftlikte daha değerli pek çok eşya var. Bunlar dururken neden yalnızca çapayı aldı? “
“ Dayıcığım, hırsızın ya çapa çok işine yarıyor ya da çapayı satmak kolayına geliyor. Sadece çapayı almasının nedeni vereceği zararın büyük olmasını istemediğinden, yani hırsız insaflı biri. Gündüz gelse gören olurdu. Kimse onu görmediğine göre gece geldi. Köpekler hırsızı tanıdıkları için ses çıkarmadılar. Bu da hırsızın köyden biri olduğunu gösteriyor. “


“ Pes be Mustafa, senin zekâna diyecek yok doğrusu. Aslında ben de zeki sayılırım ama sen benden çok ileridesin. Ortada fol yok, yumurta yok , alt tarafı bir çapa kayboldu. Bana kalsa yarın çapayı arar dururum. Sana inanıyorum Mustafa ve yarın çapayı aramayacağım. Artık geceleri nöbet tutacağız. İlk nöbet benim. Eee, sen ne diyorsun Zübeyde, şu hırsız işine? “
“ Mustafa’nın dediklerine katılıyorum. O, boşuna konuşmaz. Söyledikleri hep doğru çıkar. Daha on yaşında ama çok akıllı. Bambaşka bir çocuk. Darısı bütün çocukların başına. “
Hüseyin Ağa gece yarısına kadar çiftliğin avlusunda nöbet tuttu. Daha sonra nöbeti Mustafa devraldı. Mustafa avluyu en iyi görebileceği yer olan çiftlik evinin birinci kat merdiveninin orta sırasına oturdu. Alet dolabının bulunduğu kulübe yan taraftaydı. Eğer hırsız gelirse önünden geçecek ve onu rahatça görecekti.


Aradan bir saat geçmişti ki, Mustafa karşıdaki ağaçlıktan hızlı adımlarla yürüyerek gelen bir gölgenin alet dolabının bulunduğu kulübeye girdiğini gördü. Gölge, o kadar rahat hareket ediyordu ki, hayret edersin. Sanki babanın çiftliği, gel gir hiç korkmadan, dimdik yürü, kazma, kürek, çapa eline ne gelirse al git. Mustafa köyden olan bu adamı ay ışığı altında tanımıştı. Onun mert, dürüst biri olduğunu biliyordu. Konuşmuşlukları, tanışmışlıkları vardı. Bırak Hüseyin Ağa’yı, bırak çifti-çubuğu, benim küçük dostum, sen büyümüşsün küçülmüşsün ama yine büyüyorsun ve sonsuza dek büyüyeceksin diyen birinin yani bu adamın, kendisini hiçe saymasını, kendisinin de bulunduğu çiftlikten bir şeyler çalmasını onuruna yediremedi. Mustafa kızgın bir şekilde yerinden kalktı, gitti kulübenin kapısının dört-beş metre gerisinde durdu, ellerini beline dayadı, bekledi. Biraz sonra kulübeden çıkan adam kapıyı kapadı. İki adım attı, Mustafa’yı gördü, elindeki kürek yere düştü. Adamın gözleri yaşardı, belli ağlıyordu. Adam elinin tersiyle gözyaşlarını sildikten sonra başını sağa-sola birkaç kere salladı ve küreği yerden alarak Mustafa’nın yanından yürüdü, gitti.


Mustafa o gece sabaha kadar nöbet tuttu. Aslında Mustafa’dan sonra nöbet sırası amcasının oğluna geliyordu ama Mustafa amcasının oğlunun yerine de nöbet tutmuştu. Çünkü O, yarın yapacağı girişimleri bir plan dahilinde belirlemek istiyordu. Adam çapayı, küreği çalmıştı ama bunun bir nedeni olmalıydı. Kimse durup dururken başkasının malını izinsiz almazdı. Bu bir suçtu fakat suçluyu suç işlemeye iten nedenler vardı. Nedenlerin sebepleri vardı.
Mustafa ertesi gün öğle vakitleri adamın evine gitti. Kapıyı dokuz yaşındaki Ahmet açtı.
Mustafa: “ Vay Ahmet, canım kardeşim. Nasılsın, iyi misin? Ben geldim. “
Ahmet: “ Hoş geldin, Mustafa abi. Sağ ol, iyiyim. “
Mustafa: “ Ayşe nerede? Neden buraya gelmiyor? “
Ahmet: “ Mustafa abi, Ayşe annemin yanında. Annem bir haftadır hasta. Babam annem ölmesin diye dün kasabaya yürüyerek gitti. Birisi çapa vermiş ödünç diye, onu rehin bırakıp ilaç almış. İlacı anneme içirdik. Bu sabah babam yine kasabaya gitti. Elindeki küreği rehin bırakıp ilaç alacakmış. Daha sonra babam çapayla küreği parasını ödeyip geri alacak ve sahibine teslim edecekmiş. Babamın getireceği ilaç annemi iyileştirecekmiş. Sence annem iyileşir mi Mustafa abi? "
İnsanın taş yürekli olması lazımdı bu durum karşısında ağlamaması için. Mustafa gözyaşlarını tutamadı. Birkaç dakika sonra Mustafa ile Ahmet içeri girdi. Ayşe yatakta yatan annesinin başucundaki sandalyede oturuyordu. Mustafa’yı görünce ayağa kalktı. Hasta kadın kollarını iki yana açarak Mustafa’nın sarılmasını bekledi. Mustafa sandalyeye oturdu ama bu davranışının sebebini açıklaması gerekti: “ Yengeciğim iyileşince birbirimize sarılırız. Yine eskisi gibi güzel günlerimiz olacak. Bundan sonra daha fazla evinize geleceğim. Yanlış bir hareketiniz hastalığınızın artmasına yol açabilir. Bunun için size sarılmadım. “
Hasta kadın zorlukla konuştu: “ Olur Mustafa. Dediğin gibi olsun. Ben de en kısa zamanda iyileşmeye bakarım. “
Daha sonra çiftliğe dönen Mustafa olanlardan kimseye söz etmedi. Yeni gelen ilaçları içen kadın on beş gün içinde iyileşti. Adam başkasının tarlasında çalışarak kazandığı parayla çapayı ve küreği rehinden kurtardı. Bir gece yarısı son defa çiftliğe girerek çapayla küreği yerine bıraktı. Son sözü Mustafa söyledi: “ Akıl ve mantık çizgisinden ayrılmayan insan olmanın bilincine varır. İnsan iradesini kullanarak gerçekleri görür. Yanlışta bile olsan doğru gözünün önündedir. Gözünün önündekini görmek için, göz kapaklarını aralarsın yani okuyup öğrenirsin.


SON


ATATÜRK'ÜN LİDERLİK SIRLARI
Tutku Yayınevi
7. Basım Haziran 2011
Sayfa 40 - 53

Serdar102
25-04-2024, 15:14
ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: VATAN SEVGİSİ
Mustafa’nın kız kardeşi Makbule rahatsızlandığı için çiftlikte kalmıştı. Bugün Mustafa tek başına bakla tarlasında bekçilik yapacaktı. Şu karga kovalama işinin pek bir zorluğu kalmamıştı. Bakla tarlasına gelmeye başladığı ilk günlerde kargalar Mustafa’nın ne derece zorlu bir rakip olduğunu anlamışlar ve onun uyguladığı yöntemi müthiş bir mücadele örneği göstermelerine karşın boşa çıkaramamışlar, çekilip gitmişlerdi.


Mustafa sabah erkenden bakla tarlasına gelince tarlanın tam ortasında bulunan kulübenin önüne bir sandalye çıkarıp oturdu. Aradan yarım saat geçmeden canı sıkılmaya başladı. Böyle boş oturmak O’na göre değildi. O, bir şeylerle meşgul olsun, bir işe yarasın, faydalı olsun isterdi. Dayısının bakla tarlasında bekçilik yapmakla bir işe yarıyordu, faydalı oluyordu, fakat bunlar yeterli miydi? Hayır, yeterli değildi. Ne yapabilirdi? Kulübede birkaç tane ders kitabı vardı. Kitap en iyi arkadaştı. Okurdun, öğrenirdin, fikirlerin gelişirdi. Mustafa bir kitap alıp okumaya başladı. Böylesi çok daha iyiydi, hem artık canı da sıkılmıyordu.


Aradan iki saat geçmişti. Mustafa ilerideki tarlaların arasındaki patika yoldan yaşlı bir adamın geldiğini gördü. Yaşlı adamın yanında bir kuzu vardı. Onun gelip tarlanın kenarındaki bir ağacın altına oturmasını fırsat bilen Mustafa yerinden kalktı, kitabı kulübeye bıraktı ve yaşlı adamın yanına gitti. Mustafa söze şöyle bir giriş yaptı: “ Merhaba dede, nereye böyle? “
Yaşlı adam: “ Yolcuyum ben evlat, kasabaya oğlumun yanına gidiyorum. Bu kuzuyu toruna hediye olarak götürüyorum. Geçen ay köye gelmişlerdi, bir hafta kaldılar. Torun kuzu diye tutturmuştu. Ben de, şimdi çok küçükler, biraz büyüsünler bir tane sana getiririm dediydim. Alsın kuzuyu besleyip büyütsün. Dünyada en önemli şey sevgidir. Sevgisiz kalmış bir insan kuru bir ağaca benzer. Zamanında onun kalbine sevgi tohumu ekilmemiştir, sevmek öğretilmemiştir. Bir bilinmezlik içinde bocalar durur. Yüzyıllardır süregelen anlamsız kargaşayı sevgi yoksunu insanlar çıkardılar. Toplumları birbirine düşman ettiler. Sonuçta bunun acısını insanlık çekti. İnsanlara sevgiyle yaklaşmalı, onların kalplerine sevgi tohumu ekmeliyiz. Sevmek çok güzel bir duygudur ve insanı hayata bağlar. Sevelim, sevilelim, hayatın tadına varalım. “


Yaşlı adam konuşurken Mustafa oturmuş ve anlattıklarını ilgiyle dinlemişti. Şimdi söz hakkı Mustafa’nındı: “ Dede, bazı insanlar nedense vatanlarını sevmiyorlar. Ben vatanımı çok seviyorum ve bu vatanın evladı olduğum için gurur duyuyorum. Şimdi vatanlarını sevmeyenler vatanını sevmeyi nasıl öğrenecek ve ben vatan sevgimi nasıl geliştirebilirim. Tavsiyelerin neler olacak? “
Mustafa’ nın coşku dolu konuşması yaşlı adamı şaşırtmıştı. On yaşlarındaki bir çocuğun bu derece bilgili ve kültürlü olması, düşüncesini korkusuzca söyleyebilmesi, öğrendiklerini yeterli bulmaması, yeni bir şeyler daha öğrenmek için soru sorması akıl alır gibi değildi. Hani bu yaşlardaki kaç çocuğun aklına gelirdi vatan sevgisi?


Yaşlı adam düşüncelerinden sıyrılınca, gülümseyerek: “ Evlat, adını demedin bana, neydi adın? “ deyince Mustafa: “ Dede, benim adım Mustafa “ dedi.
Bunun üzerine yaşlı adam: “ Sana tavsiyem Büyük Vatan Şairi Namık Kemal olacak. Namık Kemal, türlü engellemelere karşın vatanını çok sevdiğini haykırmaktan çekinmedi. Bu uğurda çok acı çekti, fakat hiçbir acı O’nu vatanına hizmetten alıkoyamadı. “
Mustafa: “ Bundan sonra Namık Kemal’in şiirlerini daha bir önem vererek okuyacağıma söz veriyorum. Dede, mutluluk nedir sence? Ben mutlu olmak insandan insana değişebilir diyorum “ dedi.


Yaşlı adamın mutluluk hakkında söyledikleri şunlar oldu: “ Mutluluk yaşamsal bir gerçektir yani yaşamda mutluluk vardır ve her insanın mutluluğu ayrıdır. Hakkın olan mutluluğu başkalarının mutluluğuna gölge düşürmeden istemek sana kalmıştır. Mutlu olmak için büyük şeyler istemek gerekmez. İnsan isterse bir kelebeğin uçuşunu görüp mutlu olabilir. Her neyse Mustafa yavaş yavaş kalkayım. Hava kararmadan kasabaya varmalıyım. Anlattıklarımın sana bir parça faydası olduysa ne mutlu bana. İyi günler dilerim. “
Mustafa: “ Ne demek dede, hem de çok faydası oldu. Ben de sana iyi günler dilerim. Yolun açık olsun “ dedi. Mustafa yaşlı adam gittikten sonra kulübeye döndü ve sandalyesine oturarak konuşulanları düşünmeye başladı.


SON


ATATÜRK'ÜN LİDERLİK SIRLARI
Tutku Yayınevi
7. Basım Haziran 2011
Sayfa 40 - 53

Serdar102
25-04-2024, 15:14
ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: KARGA PEŞİNDE
Mustafa, annesi ve kız kardeşi ile birlikte dayısının çiftliğine gitti. Akşamüstü çiftliğe vardıklarında dayısı onları çok candan bir şekilde karşıladı. Hal-hatır sormalardan, iltifatlardan sonra akşam yemeği yendi. Yemekten sonra bir saat kadar daha sohbet edildi ve ardından geceyi geçirmek üzere odalarına çekildiler.


Ertesi sabah sabahın erken saatlerinde dayısı Mustafa’ya çiftliğin her tarafını gezdirip gösterdi. Öğle vaktine doğru bakla tarlasına gittiler. Tarlanın kenarına geldiklerinde dayısı parmağı ile tarlasındaki tohumları yemekte olan kargaları işaret ederek: “ Bak Mustafa, şu kargaları görüyor musun? İşte bunlar bizim baş düşmanımız. Ben uğraşayım, çalışayım, onlar gelsinler tohumları yesin bitirsinler. Oh ne ala, ne ala! Kimseye faydası olmaz şu karga murdarının. Yaptıkları anca zarar, ziyan. Bir de şu korkuluğun omuzlarına, kafasına konarlar “ gak gak “ diye öterler yüzlü yüzlü. Korkuluğun sadece adı korkuluk. Şu hale bak. Dört beş karga omuzlarına konmuş, yemişler tohumları, doymuşlar, güneşleniyorlar. Gel Mustafa, kovalım şunları “ diye söylendi.


Mustafa ile dayısının geldiklerini gören kargalar uçup gittiler. Daha sonra dinlenmek için bir ağacın altına otururlarken Mustafa, dayısına: “ Dayıcığım, bu tarla hep böyle midir? “ dedi. “ Yani içinde çalışan, bekleyen olmadığı zamanlar kargalar tohumları yerler mi? “
Dayısı: “ Yerler Mustafa’m yerler. Bunlar sahipsiz bir tarla görmesinler. Onu, yirmisi toplanır gelir. Böyle gündüzleri tarlada beklemezsen birkaç haftaya kalmaz toprakta bir tek tane bırakmazlar” dedi.


Bunun üzerine Mustafa konuyu toparlama ihtiyacı hissetti: “ Peki dayıcığım, o zaman kargalar tohumları yiyip bitirmesinler diye sabahtan akşama kadar bekçilik yapmak zorunda kalıyorsunuz. “
“ Aynen dediğin gibi oluyor Mustafa. Çiftlikte yapılacak bir sürü iş varken, ben buraya gelip karga peşinde koşuyorum. Ne yaparsın ki, bu bakla tarlası çok önemli. Baklalar olgunlaşınca hem kendimize yemeklik oluyor, hem de arabaya yükleyip pazarda satıyorum; iyi de para ediyor. “
“ Demek ki burada bekçilik yapmak işleriniz için büyük engel teşkil ediyor, sevgili dayıcığım. O halde izin verirseniz yarından tezi yok kardeşim Makbule ile gelip burada bekleriz. Siz de çiftlikteki işleri yoluna koyarsınız. Kargaların tarlanızdan bir tek tohum yemelerine izin vermeyeceğimi bilmenizi isterim. “
“ Hay, sen aklınla bin yaşa, Mustafa! Bak bu hiç aklıma gelmemişti. Daha önce defalarca düşünüp de içinden çıkamadığım bu büyük sorunu kolayca çözüverdin. Bugün akşama kadar burada kalırız. Tarla bekçiliği nasıl yapılır iyice öğrenirsin. Zaten zor bir tarafı yok canım. Biraz dikkatli olup kargaları kollaman yeterli. Akşama çiftliğe dönünce annene ben söylerim. Onun da rızasını almak lazım. “


Ertesi sabah erkenden yengesinin hazırladığı börekleri bir torbaya koyan Mustafa kız kardeşi Makbule ile birlikte dayısının bakla tarlasına geldi. Gelir gelmez de, tarlaya inen kargaları kovalamaya başladılar. Öğle vaktine doğru ikisi de çok yorulmuştu. Bunun sebebi: Bir defa tarla oldukça büyüktü. Bir tarafa üç beş karga tohumları yemek için gelseler Mustafa ile Makbule hemen koşuyorlar kargaları kovalıyorlardı. Aynı kargalar uçuyorlar, tarlanın öteki tarafına iniyorlardı. Tarlanın bir başından bir başına koşup durmak onları yormuştu. İşin içine başka kargalar da karışınca durum iyice çekilmez hal almıştı.


Öğle vakti bir köşede oturup yengesinin hazırladığı börekleri yerlerken Mustafa Makbule’ye sorunu kökünden halledecek bir yöntem bulduğunu söyledi ve şunları ekledi: “ Makbule, kargaların bize oynadığı oyunun bilmem farkında mısın? Biz bu tarlaya gelir gelmez acemi olduğumuzu anladılar. Uygulamak istediğim yöntem oldukça basit. Tarlanın ortasında bulunan kulübenin içinden tarlayı enlemesine bölen bir çizgi çektiğimizi farz edelim. Bu çizgi tarlayı iki eşit parçaya böler. Yukarı tarafta kalan parça biraz meyilli, burası benim olsun. Aşağı tarafta kalan parça dümdüz, burası da senin olsun. Herkes kendi bölgesindeki kargaların kovalanmasından sorumlu olacak. Eğer kendi bölgenin ortalarına yakın bir yerde durmaya özen gösterirsen sabahki yorgunluğunun iki kat azaldığını fark edeceksin. Şimdi konuyla ilgili bana sormak istediğin bir şey var mı? “
“ Ne diyebilirim ki Mustafa abi. Sen yapmamız gerekeni tam olarak anlattın. Burada bana düşen görev anlattıklarını eksiksiz olarak uygulamamdır. “
“ Aferin sana Makbule. Senin gibi söz dinleyen, kavrayışı kuvvetli bir yardımcı ile çalışmak benim için şereftir. Bu başarı sadece benim değil, ikimizin başarısı olacaktır. Şimdi biraz acele edelim, böreklerimizi yiyelim de işe başlayalım. Bak kargalara, meydanı boş bulunca nasıl da çoğaldılar. Belki şu an için tarlanın üstünde uçmaktan başka bir şey yaptıkları yok ama eğer acele etmezsek birer ikişer tarlaya inmeye başlayacaklarına eminim. Dayıma, kargaların tarlanızdan bir tek tohum yemelerine izin vermeyeceğim, diyerek söz vermiştim. “


Mustafa’nın kendi buluşu olan yöntem başarılı oldu. Akşamüstü hava kararmaya başladığında kargalar geceyi geçirmek için konaklama yerlerine giderken aç ve yorgundular. Çiftlikte yenen akşam yemeğinden sonra Makbule, o gün olanları ve kargaların üzgün ve perişan bir şekilde gidişlerini anlatırken, odada bulunanlar kahkahalarla gülmekten kendilerini alamıyorlardı. Annesi Zübeyde Hanım, “ Benim Mustafa’m çok akıllıdır “ diyerek sarı saçlı, mavi gözlü oğlunu gururla alnından öperken, Mustafa vakur halini hiç bozmadan duruyor, sadece gülümsemekle yetiniyordu.


SON


ATATÜRK'ÜN LİDERLİK SIRLARI
Tutku Yayınevi
7. Basım Haziran 2011
Sayfa 40 - 53


YAŞAMA YÖN VERENLER
Atatürk'ün Çocukluk Anıları
Ata Yayıncılık - Ankara 2012
Sayfa 15 - 36

Serdar102
05-06-2024, 19:44
ATATÜRK İLKELERİ
İnsanlar, zor durumdaysa
Çaresizlik içinde kıvranıyorsa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka karanlık aydınlatılacaksa
Halkçılık ilkesini kullanmalısın.
* * * *
İnsanlar, fikir anlaşmazlığındaysa
Kargaşa yüzyıllardır sürüyorsa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka fikirler düzenlenecekse
Laiklik ilkesini kullanmalısın.
* * * *
İnsanlar, yönetimde sıkıntıdaysa
Her ağızdan bir ses çıkıyorsa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka yöneteni halk belirleyecekse
Cumhuriyetçilik ilkesini kullanmalısın.
* * * *
İnsanlar, seçtiğine güvendiyse
Seçilen halktan uzaklaşmışsa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka halk önemsenecekse
Devletçilik ilkesini kullanmalısın.
* * * *
İnsanlar, giyimde özensizse
Çağdaş çizgi dışındaysa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka uygarlık yakalanacaksa
Milliyetçilik ilkesini kullanmalısın.
* * * *
İnsanlar, fikirde tekdüzeyse
Hür düşünceye karşı çıkılıyorsa
Bir çıkar yol bulunamıyorsa
Mutlaka reform gerçekleştirilecekse
Devrimcilik ilkesini kullanmalısın.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım


ATATÜRK 135 YAŞINDA - 2016
Yazan Ve Okuyan: Serdar Yıldırım
https://youtu.be/IYXJHC1Jtqs?si=FZXmktF4eSTnMWHg


-------------------------------------


ATATÜRK
Başında bir kalpak,
Sırtında bir kürk.
Kimdir bu diye sordular?
Dedim Atatürk.
* * * *
Uygardır, medenidir.
İnsanlık düzenidir.
Dediler çağdaş kimdir?
Dedim Atatürk.
* * * *
Trablusgarp, Bingazi'ye
İtalyanlar asker çıkardı.
Dediler kurtarmaya kim gitti?
Dedim Atatürk.
* * * *
Çanakkale, Anafartalar,
Seddülbahir, Conkbayırı
Dediler düşmanın önüne kim çıktı?
Dedim Atatürk.
* * * *
İngiliz gemileri,
Sarayın önüne demir attı.
Dediler teslim olan padişahı kim kurtardı?
Dedim Atatürk.
* * * *
Yunan, İzmir'e çıkartma yaptı.
Yüzlerce can aldı, evleri yağmaladı.
Dediler İzmir'i kim kurtardı?
Dedim Atatürk.
* * * *
Yunan Ordusu ilerledi.
Ortalığı yakıp yıktı.
Dediler Türk Ordusu'nu kim geri çekti?
Dedim Atatürk
* * * *
Sakarya Irmağı doğusunda
Orduyu eğitti, savaş öğretti.
Dediler bu kim diye sordular?
Dedim Atatürk.
* * * *
Hazır olduğuna inandı.
Zafer mutlaktır dedi.
Dediler Büyük Taarruz'u kim emretti?
Dedim Atatürk.
* * * *
Osmanlı bitti dediler.
Padişah gitti dediler.
Dediler Türkiye Cumhuriyeti'ni kim kurdu?
Dedim Atatürk.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
05-06-2024, 19:49
KAHRAMAN ATATÜRK
Adın anılacak dünya durdukça
Sen en öndesin insanlık var oldukça.
* * * *
Yoktur bu dünyada benzerin, eşin
Vatanı kurtarmaktı senin işin.
* * * *
İngiliz, fransız, yunan toplandı.
Anadolu'da batağa saplandı.
* * * *
Geçilemez dedin, geçmeye geldi.
Yenilgi acısı içmeye geldi.
* * * *
Tuzak kurdular, seni yenmek için,
Sonunda kahroldular, neden, niçin?
* * * *
Planlar sonsuz güven altındaydı.
Düşman komutan ateş hattındaydı.
* * * *
Zafer mutlaktı, yenilgi imkansız.
Türk Ordusu çözülürdü, sancısız.
* * * *
Bir sen geldin, sen Mustafa Kemal'sin,
Bilemediler asla yenilmezsin.
* * * *
Savaş alanında düşmana çarptın,
Düşman pişman oldu, çok iyi yaptın.
* * * *
Kesin bir daha karşına çıkmazlar.
Bin yıl geçse de seni unutmazlar.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım


------------------------------------------


ATATÜRK'Ü SEVMEK ZORUNDASIN
Kalbinde sevgi olmasa da
Hiç kimseyi sevmesen de
Atatürk bu vatanı kurtardı.
Atatürk'ü sevmek zorundasın.
* * * *
Özgür ve bağımsız yaşıyorsan
Köleliği düşman görüyorsan
Hür düşünmeme engel olunamaz diyorsan,
Atatürk'ü sevmek zorundasın.
* * * *
Atatürk sekiz yıl ailesinden ayrı kaldı.
Gece gündüz demedi senin için savaştı.
Yurduna saldıran düşmanları perişan etti.
Atatürk'ü sevmek zorundasın.
* * * *
Samsun'a senin için çıktı.
Erzurum ve Sivas kongrelerini senin için yaptı.
Geceleri rahat uyku uyuyorsan,
Atatürk'ü sevmek zorundasın.
* * * *
Evlendin, çocukların oldu.
İşin var, maaşın var, aç değilsin.
Sana bu yaşam kolaylığını sağlayan,
Atatürk'ü sevmek zorundasın.
* * * *
Atatürk, Atatürk, Atatürk demelisin.
Devrimlerinin takipçisi olmalısın.
Yurdunu İngiliz'e, Yunan'a bırakmamak zorundasın.
Atatürk'ü sevmek zorundasın.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
05-06-2024, 19:51
YILLAR ÖNCESİNDEN BİR RÜZGAR ESTİ
Bir rüzgar esti, yıllar öncesinden
İnegöl'deki evimizin bahçesinden
O bahçede erik ağaçları vardı.
Asmada salkım salkım üzümler
Ve bir dut ağacı.
* * * *
İki uzun kollu adam
Kollarını açsalar ve uğraşsalar,
Parmakları birbirine değmezdi.
Kalındı dut ağacının gövdesi.
* * * *
O bahçedeki iki katlı
Ahşap bir evde doğdum.
Önceleri Serdar'dım.
Sonraları Serdar Yıldırım oldum.
* * * *
Ben on iki yaşındaydım.
Yaşı benden büyük
Birtakım insanlar tartışıyordu.
Atatürk, bu ülke için ne yaptı diyordu.
* * * *
Ben haykırdım: Atatürk bu vatanı kurtardı.
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.
Şimdi özgür ve bağımsız yaşıyorsan
Bunu Atatürk'e borçlusun.
* * * *
Atatürk'e saygı duymalısın.
Devrimlerinin izinden gitmelisin.
Atatürk, Atatürk, Atatürk demelisin.
Atatürkçülüğün en büyük savunucusu olmalısın.
* * * *
" Boş versene çocuk sen ya
Atatürk senin hayatın olmuş.
Sen Atatürk dedikçe
Beynin buz tutmuş, kalbin durmuş. "
* * * *
Ben, hayır, dedim.
Beynim buz tutmaz, kalbim durmaz.
Ben Atatürk dedikçe
Beynim aydınlanır, kalbim hızlı çarpar.
* * * *
Aradan elli yıl geçti.
Doğduğum eve gittim, bahçeye çıktım.
Dut ağacı çok büyümüş, güçlenmiş.
Kökleri dünyanın tabanına ulaşmış.
* * * *
Dedim, dut ağacı gibi,
Yıllarla benim Atatürk sevgim büyümüş.
Kollarımı bir kaldırdım ki,
Ellerim bulutları tutarmış.


SON


------------------------------------------------------


ATATÜRK SONUNA KADAR ATATÜRK
Ben Atatürk , Atatürk diyenlerdenim.
Atatürk demeden hiçbir soruna çözüm bulunamayacağına inanırım.
Şu son yüz yılda kim Atatürk demeden hangi sorunu çözmüş?
Söyleseler de ben de bilsem.
* * * *
Bir kimse Atatürk demiyorsa
Atatürk ilke ve devrimlerinden haberi yoksa
Ne kadar kıvransa fark etmez,
Sonunda kendinden bile şüpheye düşer.
* * * *
Bir insanın dünyadaki en büyük amacı,
Hayatını devam ettirebilmesi olmalı.
İçeriden ve dışarıdan seni sevmeyenler
Ne kadar uğraşsalar seni yıkamazlar.
* * * *
Ben bir dünya kurarım, benim inandığım.
Ben bir hayal kurarım gerçek olmasını istediğim.
Benim kurduğum hayal gerçekle örtüşmüyorsa
Ben gerçek olmayan hayali yıkar geçerim.
* * * *
Benim bir arap, bir Türk arkadaşım vardı.
Çağıl çağıl akan bir ırmağın kenarına gelmiştik.
Arap beni sevmiyor ya, sen bu ırmaktan geçersin, dedi.
Türk ise, ileride bir köprü var, oradan geç, dedi.
* * * *
Ben Türküm, Türk'e inandım.
Biraz ilerideki köprüden geçtim.
Araba inanmadım, onun aklına kanmadım.
Lütfen arap, benden uzak dur,
Meraklıysan ırmaktan sen geç, dedim.
* * * *
Bak Atatürk, Anadolu'da,
Güzelim Türkiye Cumhuriyeti' ni kurmuş.
Sen de bu cumhuriyetten payını alıyorsun.
Türkiye Cumhuriyeti'nden nemalanıyorsun.
* * * *
Yüz yıl önce Anadolu'yu düşmanlar sarmış.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı başlatmış.
Atatürk'ün devrimlerine saygı duymalısın
Devrimlerinin en büyük savunucusu olmalısın.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

Serdar102
05-06-2024, 19:52
TÜRK ASKERİ ÇANAKKALE'DE
Türk, Anadolu'da hüküm sürsün diye,
Kurtuluş Savaşı'nda canlarını feda ettiler.
Mehmetler, Ahmetler, Aliler, Veliler.
Anadolu' nun fedakar askerleriydiler.
* * * *
Büyük bir karanlığın ardından,
Mucize bir aydınlık beklediler.
Aydınlık biraz geç geldi.
Çanakkale bir buçuk yıl onlara mezar oldu.
* * * *
Çocuklarımız, torunlarımız dediler.
Onlar rahat etsin dediler.
Azrail, İngiliz gemisinin topunun ucundaydı.
Bombalar siperlere düştükçe
Yerde yatan vurulmuş askeri arkadaşı tanımadı.
* * * *
Alman komutanlar, Çanakkale'deydi.
İşi biraz ağırdan alıyordu.
İngiliz savaş gemileri,
Bombaları bitince gider, diyordu.
Türk topçularına talimat verilmişti.
Ateş etmeyin, bekleyin, diyordu.
* * * *
Sonunda Çanakkale'ye Mustafa Kemal geldi.
Bütün cephelerin komutanlığını bana verin, dedi.
Mustafa Kemal'e Almanlar direnemedi.
Kendi ülkeleri de ateş hattındaydı.
Birinci Dünya Savaşı devam ediyordu.
Almanlar, bir daha gelmemek üzere
Anadolu'yu terk etti.
* * * *
Mustafa Kemal siperde saklanmadı.
Savaş meydanını düşmana bırakmadı.
Türk topçularına ateş emrini verdi.
Ateş, ateş, ateş, dedi.
* * * *
Çelikten ölüm kaleleri,
İngiliz, Fransız savaş gemileri,
Türk topçusunun yoğun ateşi karşısında
Boğazın derinliklerini boyladı.
* * * *
Sonra kara savaşları başladı.
İngiliz, Avustralya ve Yeni Zelanda'dan Anzakları getirdi.
Onları, Türkler, boyun eğmedi, diye kandırdı.
Anzaklar, Türkleri kendine düşman bildi.
* * * *
Anzaklar, 25 Nisan 1915'te Gelibolu yarımadasına çıkartma yaptı.
Karşısında Türk Ordusu'nu buldu.
Türk Ordusu'nun başında Yarbay Mustafa Kemal vardı.
Türk Ordusu yenilmezdi, Mustafa Kemal yenilmezdi.
Sekiz ay süren savaşlar sonunda,
Anzaklar parçalandılar, paramparça oldular.
Saklanacak ağaç kovuğu bulamadılar.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım
--------------------------------------------


DEVRİMCİ OLMAK İSTİYORUM
Bugün şehrin sokaklarında gezerken,
Yol kenarındaki bir banka oturdum.
Öylesine sağa-sola bakınırken,
Liseden bir arkadaşım,
Beni gördü, yanıma geldi, oturdu.
Kendisi avukat, bunu biliyordum.
* * * *
Oradan, buradan, geçmişten, gelecekten konuştuk.
Arkadaşın babası tüccardı, iki kardeşi vardı.
Onların uçakları vardı.
Uluslararası nakliye işiyle uğraşıyorlardı.
* * * *
Avukat arkadaş: Serdar, biliyorsun ben Atatürkçüyüm.
Atatürkçülüğün kral taraftarıyım.
Bu kadarı beni teselli etmiyor.
Atatürkçüyüm ama devrimci olmak istiyorum.
* * * *
Ben dedim: Bak arkadaş, Atatürk diyen devrimci demektir.
Devrimci olmayan Atatürkçü olamaz.
Devrim, daima ileriye dönük olur.
Yenilikçi, çağdaş, medeni olunur.
* * * *
Geçmişi bilirsin, bugünü yaşarsın, geleceği görürsün.
Geçmişten ders alırsın ama geçmişe dönülmez.
Zaman geriye gitmez, saat tersine çalışmaz.
İleri gidilir, karanlığı beynindeki ışıkla aydınlatırsın.
* * * *
Sen zaten devrimcisin daha fazla devrimci olmak istiyorsun.
Atatürk'ün hayatını iyice öğrenmelisin.
Türk'ün Kurtuluş Savaşı'nın en iyi bileni olmalısın.
Bunları akşamdan sabaha kadar anlatacak düzeye erişmelisin.
Korkma, yıkamazlar, sen artık gerçek bir devrimcisin.
* * * *
Dünya tarihinde devrim Atatürk'le başlar.
Gerçek devrimciler, Atatürkçülüğün yılmaz bekçileridir.
Onlar yıkılmazlar, yenilmezler, esir düşmezler.
Atatürk ve devrimlerini yıkmak isteyenleri yıkar, geçerler.


SON

Serdar102
05-06-2024, 19:57
CUMHURİYET DEĞİRMENİ
Metresine kadar, santimetresine kadar,
Bilimle, bilgiyle, kültürle inşa etti,
Atatürk, bu Türkiye Cumhuriyeti'ni.
Sonsuza kadar muzaffer olacaktır.
* * * *
Cumhuriyet Değirmeni kurulduğu günden beri
Buğday, arpa, mısır öğütüp un haline getirdi.
Cumhuriyete karşı çıkanlar, değirmenin çarkları arasında eridi.
Bunlar kimdi? Adını hatırlayan var mı?
* * * *
Kurtuluş Savaşı'nı kazanınca, dünya Atatürk'ü örnek aldı.
Baskı altındaki milletler ayaklandı.
Mustafa Kemal başardı, biz de başarırız, dediler.
Hindistan'da ingilizlere karşı Mahatma Gandi ayaklandı.
Bu vatan bizim, defolun gidin, dedi.
* * * *
Devletlerin kurucu bir devlet başkanı olur.
Halkını esir etmek isteyen dış güçlere karşı savaşır.
Galip gelir, devlet kurar, heykelleri dikilir.
Bu dünyada böyledir.
Yeni kurulan hükümetler heykelleri yıkmaya çalışmaz.
Kurucuyu önder kabul eder ve ülkeyi ileri götürür.
Halkın refah seviyesini yükseltir.
* * * *
Türkiye Cumhuriyeti'nde ne yöneticiler geldi, geçti.
Bunların çoğunun adını hatırlayan olmaz.
Atatürk halkını aldatmadı, halkın güven kaynağıydı.
Dünya durdukça adı kalplerden silinmeyecektir.


SON


Yazan: Serdar Yıldırım

----------------------------------------------


YOKSA SEN İNGİLİZ CASUSU MUSUN?
Mustafa Kemal 1.5 yıl Çanakkale'de kaldı
Kar, yağmur, çamur demedi, savaştı
Anadolu'ya saldıran düşmanlara karşı koydu
Yeni nesiller özgür ve bağımsız yaşamalıydı.
* * * -
İngiliz gemileri, siperlere binlerce bomba attı
Nice canlar son nefesini verdiğini bilemedi
Onlar biliyordu, Anadolu düşmana kalmaz
Mustafa Kemal yalnız kalsa da düşmana teslim olmaz.
* * * *
Bombaların patlamadığı bir anlık zaman diliminde
Zaman gezgini olarak Çanakkale'de olmayı düşledim
Dileğim gerçekleşti, Türk siperlerindeydim
Ben bir köşede otururken, Mustafa Kemal ayaktaydı
Bombalardan korkmuyordu, bombalar O'ndan korkuyordu
Pek çok bomba gidip uzakta patlıyordu.
* * * *
Mustafa Kemal beni fark etti, eliyle işaret etti:
" Sen asker değilsin, ayağa kalk, kim olduğunu söyle?
Yoksa sen İngiliz casusu musun? "
* * * *
Ayağa kalktım, selam verdim:
Ben Serdar Yıldırım, gelecekten geliyorum
Tarih 5-Eylül-2021 Pazar
Türküm, Türk olmaktan gurur duyuyorum, dedim.
* * * *
" Demek 106 yıl sonrasından geldin
İngiliz gemileri, Çanakkale'yi geçip, Marmara'ya giremez
Burada zafer kazanmamız, Anadolu insanının gözyaşını silemez
Anadolu insanı birlik olursa onları dünya gelse yenemez. "
* * * *
Bunun üzerine ben şöyle dedim:
Her dediğinizin altına imzamı atarım
Hepsi yüzde yüz doğrudur ve örnek alınmalıdır
İngilizler, Çanakkale'yi geçemeyecekler.
* * * *
Konuşmam bittiğinde yakınımda bir bomba patladı
Yüzlerce parçaya ayrıldığımı hissettim
Ben bölünmemeliydim, dağılmamalıydım
Bir bütün olarak kalmalıydım ve yaşadıklarımı
Günümüz insanına anlatmalıydım
Çeşitli iletişim kanallarıyla bunu
Binlerce, on binlerce okura ulaştırmalıydım.


SON